Kimi arkadaşlar hoş karşılamıyorlar böyle yazıları...

Sanıyorlar ki, biz bazılarının eksiklerini, gizli yanlarını açık ediyoruz...

Oysa biz  başka şeyleri demeye çalışıyoruz bu yazılar ile gündeme taşıdıklarımız ile...

Bir kere kabul edelim Aziz İslam sen ben diye, veya şu bu diye ayırmaz insanı...

Ümmet der, ümmet kardeşler topluluğu, ve hemen izah eder ötesini...

Sizin birinizin ötekinden farkı yok bizim yanımızda denir...

Biriniz öteki birinizin sıkıntısı derdi acısı "var ise yaraları ile" ilgileneceksiniz der...

Öyle demez mi, hangimize öğretilmedi "Garpta bir Müslümanın parmağı acısa, Şarkta bulunan o acıya ortak olmalı" diye...

Ne demişti Halife Ömer "Dicle kenarında bir kuzu kaybolsa, Ömer ondan sorumlu" dememiş miydi, ne demek bu? Bunun başka türlü bir açıklaması var mı?

O  zaman bizden olduklarını söyleyenlerin, birlikte  yolculuk yaptığımız kimi adamaların kimi kadınların "bindiğimiz gemiyi delmelerine" neden sessiz kalalım...

Neden onların yüzünden "bu nasıl bir Müslümanlık?" diye sorulara muhatap olalım? Onların "canı çıkası" düşünce ve anlayışları yüzünden, neden yanlış anlaşılsın İslam mesela?

Mimar  Şafak Çak için İslami burjuvanın mimarı denir...

Demek varlıklı kişilerimiz servet sahipleri ona yaptırıyorlar evlerini de, öyle ünlenmiş Mimar Çak...

Gerçi Mimar arkadaş, ben aynı zamanda laik kesiminde evlerini yapanım diyor, yaptığı söyleşi de...

Yani her iki tarafın da, iç yüzünü ne yaptıklarını ne düşündüklerini biliyorum diyor...

Onun anlattıklarından öğreniyoruz, İslami burjuvanın "yani  yeni zenginlerinin Müslüman kesimin, servet sahibi kişilerin, kısacası beyaz Müslümanların nasıl evlerde oturduklarını, oturmak istediklerini...

Gerçi uzaktan da, olsa bazılarının nasıl evlerde oturduklarını biliyorduk, ama bu kadarını bilmek düşünmek akla ziyandı...

Bu kadarı da olmaz diye inanasımız gelmezdi...

Gerçi bu ülkede kendisine ait adalarda  yalılarda oturan, ve adının önüne büyük harfler ile yazılmış "İslam Alimi" yazan  kişilerin varlığını da biliyoruz...

Ama ne yazık ne zaman "azıcık bile" eleştirsek, adımız oyun bozan çıkıyor, neden oyun bozanlık oluyorsa gerçekleri söylemek?

Vatan gazetesinden Elif Ergun hanımefendiye verdiği röportaj da anlatıyor Mimar Çak...

Adamlara öyle evler tasarlanıyor muş ki, maliyetleri  yüz milyon dolarlar ile anılıyor...

Ve artık bunların sayısı öyle onlar, ellişer yüzler ile anılmıyormuş...

İstanbul'un en kıymetli en gösterişli en ihtişamlı yerlerinde inşa ediliyormuş bu evler...

Diyor ki Mimar arkadaş...

Bunlar önceleri kendilerini bu ülkede köle ve ezilenler olarak tanımlıyorlardı, ve şimdi "sıra bizde" dercesine en ihtişamlı evlerde oturmayı tercih ediyorlar...

Ve her türlü konforun her türlü ihtişamın olmasını talep ediyorlar diyor...

Kısacası neymiş onlar dersek?

Evde tahtları var diyor mesela...

Sultan Fatih'in tahtına özenen, onun aynısını isteyenler...

Evine 8 taht koyduranlar bile varmış...

Sonra evin içine yerleştirilen plazma ekranlardan 24 saat Boğazın manzarasını seyretme...

Neden koydurmuşlar ise, evlerine Minber koyduran insanlar bile varmış...

Kim bilir bel ki "bu imamların arkasında cuma namazı olmaz" diyenlerden arkadaşlar, kendi cumalarını kendileri kılıyorlardır...

Müzik sistemi ve sahne...

Kişiye özel konser konser dinleyenler bile varmış bu arkadaşlardan, ama çok Müslümanlar, çok dindarlar, kim bilir "artık şeriat gelmeli" diyenlerden...

Kullandıkları mobilyalara Hindistan kumaş getir tenler, evlerine özel namaz salonu yaptıranlar,, kimileri namaz salonlarına özel asansör filan koyduruyorlar imiş...

Namaz odası, sohbet odası ayrı olan başka evler, bir anda gece kulübü olmaya müsait tasarımlar...

Daha neler neler, pencere önüne konan jakuziler, İstanbul manzarasını gören, ama dıştan baktığın zaman buz kaplı gibi duran...

 

Teknolojinin nimetlerini kullanarak evlerin içinde 24 saat Kabeyi seyrettiriyoruz, isteyenlere...

Evlerin üstüne koyduğumuz 360 derece dönen kameralar ile boğazın manzarasını evlerin içine verdik...

Zengini parası züğürdü yorar mı denirdi...

Bizimkisi de ona benzer bir şey mi oldu ne...

Ama değil, bizim onların ne parasıyla ne yaşadıkları hayatla ne servetleri ile sorunumuz var...

Her şeye rağmen bu arkadaşlar da kendilerince İslamı temsil ettiklerini savunuyorlar, konuşuyorlar yazıyorlar, fikir beyan ediyorlar, Muhammedi bir ahlaktan söz ediyorlar, en azından çoğunun öyle yaptığını biliyoruz....

Sadece onlara diyoruz ki...

Bu iman ettiğiniz dine iman edenler değiliz biz diyoruz...

Sen ne dersin kardeşim? Onlar ile bunu bile konuşmayalım mı?