İnsanları toplu yaşam ortamlarına iten temel etkenlerden birisi hiç şüphesiz güvenliktir. Her insan tehlikenin olmadığı güvenli bir ortamda hayatını sürdürmek ister. Sonrasında ise; hayatın devamı için rızık temini gelir. İnsan toplulukları kendi geleceklerini ve güvenliklerini temin etmek için “Devlet”  adı altında hayatın ve huzurun temini adına, uyulması gereken yazılı veya yazılı olmayan kurallar silsilesi şeklinde nizamnameler ortaya koymuşlardır. Günün şartlarına ve karşılaşılan sorunlara göre bu nizamlar devamlı değişim gösterirler. Bazen nizamname, bazen kanun ve yasa, bazen anayasa denilen tüm bu düzenlemeleri uygulamak için de her daim bir otoriteye ihtiyaç vardır. Devlet denen bu otorite, kendini oluşturan tüm unsurlara eşit davranarak hem kendi otorite ve düzenlemelerini hem de egemenliği altında bulunanların hak ve hukuklarını korumakla yükümlüdür.

İnsanoğlu güven ortamını sağladıktan sonra rızık temini için çalışmaya koyulur. Hayat şartlarını iyileştirmek, daha iyi bir barınak sahibi olmak, geleceğini güvence altına almak ve inançları doğrultusunda ulvi ve kutsal değerlerini yaşamak ve yaşatmak için çaba sarf eder. “Rızkın onda dokuzu ticarettedir” diyen bir peygamberin ümmeti olan Türk Milleti’nin yaşadığı coğrafya, jeopolitik durumundan dolayı asırlardır ticaretin merkezi olmuştur. Anadolu, geçmişten bugüne, tarihi ipek yollarının adeta kavşak noktası hüviyetindedir. Gerek medeniyetler arası gerekse şehirlerarası ticarette kullanılan kervan yollarının izlerini Anadolu’nun her bölgesinde hala görebilmekteyiz.  Antik çağlardan beri medeniyetlere ev sahipliği yapmış Alanya’mız deniz ulaşımı ve ticari avantajıyla da birçok kervan yolunun uğrak yeri olmuştur.  Alanya’dan geçen bu kervan yollarında acısıyla tatlısıyla bizlere ve gelecek nesillere ders olacak tarihi olaylar, kazalar ve ibretlik öyküler vuku bulmuştur. Yine genç nesillerimize ders olacak yaşanmış hazin bir olayı veya hikâyeyi sizlerle paylaşmak istiyorum.

1471 Yılında Fatih Sultan Mehmet Han,  Gedik Ahmet Paşa komutasındaki orduyu Alaiye’ye göndererek Akdeniz’in bu eşsiz kentini, Osmanlı’nın egemenliği altına almıştır. Zira bir liman şehri olan Alaiye’nin stratejik özelliği önemlidir. Deniz ulaşımına ve denizlere hâkim olanlar genellikle oyunu kuranlar oluyor. 1517 Ridâniye  Savaşı ile, Yavuz Sultan Selim Han Memlûk Sultanlığını ortadan kaldırmış ve Mısır’ı Osmanlı egemenliği altına almıştır.  Ve böylece Mısır, Suriye ve Anadolu arasında gerçekleşen deniz ticareti, imparatorluğun bekası adına daha önemli hale gelmiştir. Ancak Yavuz Sultan Selim döneminde deniz ticareti pek gözükmüyor. Yavuz 1512-1520 arasında sekiz yıl gibi kısa bir süre padişah olmuştur. 1520 yılında Kanuni Sultan Süleyman padişah olunca denizlere daha çok önem verilmiş. Piri Reis gibi bir denizcinin olması da Kanuni’nin en büyük avantajı olur.

İbrahim Hakkı Konyalı’nın Alâiye adlı eserinde (shf:218-2019); “Büyük Türk denizcisi Piri Reis; 932 H. 1525 M. de Kanuni Sultan Süleyman’a sunduğu “Kitabı Bahriye” adlı deniz kılavuzunda Alâiye Kalesi’ni yazarken aynen şunları söyler”:

“Amma aşağı deniz kenarında tuğladan bina olmuş bir büyük kule vardır. Ol kulenin dibinde veli kıble tarafında yataktır. Orada baştan ve kıçtan bağlamakla gemücükler yatur.  Ol gemücüklerin önünde  kârgir bina ile beş dersaneler vardır.  Amma bu zikrolan  Alâiye önü açık yerdir. Liman yoktur, yaz gününde yataktır. Şolok (Güney doğudan esen yel, keşişleme yeli demektir. Cenevizlilerden Türk denizcilerine geçmiş bir kelimedir) eyyamında ihtiraz edeler ki mezkûr yer rüzgâra açıktır.  Badehu bu zikrolan Alâiye’den Antalya’ya doksan mildir. Gün batısı Kara yel üzerine ve Manavgat suyu otuz mildir.  Şöyle malûm oluna vesselam.”

Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde de Tersane hakkında şunları buluyoruz:

“Ve limana nâzır kerpi misal “Balımoz = balyemez” toplar ile araste ve pîraste kılınmıştır ve tersane gözleri tarafınca bir azim kule dahi limanı muhafaza eder. Anda dahi bir bölükbaşı neferler ile nöbet bekler.”

1525 yılında Piri Reis’in hazırladığı Kitab-ı Bahriye’ye göre Alâiye de liman yoktur. Ancak 1611 ile 1685 yılları arasında yaşamış ve 1630-1681 yılları arasında bir seyyah olarak dünyayı gezerek hazırladığı ünlü seyahatnamesinde Evliya Çelebi Alâiye’yi anlatırken; Alanya Limanı’na da atıfta bulunması, Osmanlı’nın deniz ulaşımına ve ticaretine önem vermesinin en tabi kanıtıdır.

Akdeniz’de askeri hâkimiyet önceleri Ceneviz ve Venediklilerin elinde olduğu için deniz ticaretine onlar yön veriyorlarken, Kanuni’nin tahta çıkmasıyla beraber, 1520 den sonra Akdeniz’de hâkimiyet tamamen Osmanlıların eline geçiyor. Osmanlı donanması Akdeniz’i bir Türk gölü haline getiriyor. Osmanlı gemileri ve bilhassa ticaret gemileri Akdeniz’de limanlara gelip gidiyorlar. Bu limanlardan birisi de Alaiye Limanı oluyor.

Devamı yarın…