"Ey Neron nasıl yaktın Roma’yı üç gün uğraştım yakamadım sobayı "
Neron, Roma'yı ateşe verir, sevgilisiyle birlikte Roma'ya hakim bir tepeye çıkarlar. Keman eşliğinde, ellerinde şarap kadehleri "Salute" diyerek Roma’nın yanışını seyre koyulurlar. Neron sevgilisine duyduğu aşkı anlatabilmek için yazdığı şiirde, içine düştüğü aşk ateşini anlatan dizelerin daha gerçekçi olabilmesi için gerçek ateşin karşısında, yükselen alevlerden ilham alınarak yazılmasının daha gerçekçi olacağına inanarak Roma'yı yakar. Neron'un Roma'yı yakma nedeni belli. Biz bir ulus olarak ormanlarımızın yanışını seyrederken, çaresizliğimizi gözyaşlarımızla, çığlıklarımızla ifade ederken niye yaptık acaba bu işi? Suçlu kim? Bu bir köşe yazısı. Burada bir mahkeme gibi davranıp, kişileri veya kurumları yargılama imkanımız yok benim anlamadığım. Hala da anlamış değilim.

Dünyada bir küresel ısınma mevcut. Her yaz temmuz, ağustos aylarında çıkan yangınlar sonucu yüzlerce hektar ormanlarımız yok oluyor. Yangınlarda yalnız ağaçlar yanmıyor, bütün bir habitat yok
oluyor. Her yaz bile bile bu tehdidin arttığını görerek önlemler almayanlar, lükse ayrılan bütçenin, yandaşa verilen avantanın, betona gömülen paranın onda birini bile afetlerin önlenmesi için harcamayalar bu işin asıl sorumlularıdır. Her bakanın bir uçağı var. Felaket bölgelerine her bakan kendi uçağı ile gidiyor. Cumhurbaşkanı’nın 13 uçağı olduğu söyleniyor. Tarım ve Orman Bakanlığı’na ait bir tane bile yangın söndürme uçağının
olmaması, ormanlarımızın cayır cayır yanması, bizim bu yangına gözlerimiz yaşlı seyirci kalmamız tarih sayfaları arasında nasıl yer alacak acaba? Tarih öğretmeni, "Bak çocuğum" diye başlayarak "İtibardan tasarruf etmemek adına bizim atalarımız o gün ormanların yanmasına seyirci kalmak zorunda kaldılar" diyerek o günkü tarihi panoramayı öğrencilerine anlatacaklardır elbette. Diyanet her felaketin ardından "Kader" diyerek halkın sorumlulardan hesap sormasına engel olmak istiyor. Doğrudan doğruya hiç sorgusuz yargısı Ulü'l Emre itaat. Sonra dualarla, tekbirlerle depremlerin, sel felaketlerinin, yangınların, salgınların önüne geçilebileceğini söyleyerek afetlerin yayılmasına katkı yapıyor. Diyanet’in bu iktidar yandaşlığının arkasında bütçeden büyük lokmayı kapması, bindiği lüks arabaların da etkisi olsa gerek. Hesap sormasını beceremeyen bir halk, hesap sorulmasından hoşlanmayan bir yönetici aynı hataları tekrar tekrar yapmakta bir sakınca görmez. Oysa demokratik toplumlarda körü körüne biat diye bir şey yoktur. Orada halk seçtiği yöneticiye her türlü soruyu sorma hakkına sahiptir. Seçtiği adam da sorulan her soruya yanıt vermek zorundadır. Örneğin Marmaris'te çıkan orman yangınını söndürme faaliyetinde bulunan itfaiye aracının Cumhurbaşkanı konvoyu yüzünden yavaşladığını düşünün. Bu olay Norveç'te yaşansa ne olurdu acaba? Hiç şüpheniz olmasın ertesi
gün başkan istifa ederdi. Bir de başkanın seçim otobüsünden somon balığı dağıttığını düşünün. O gün tıp otoritelerinin hepsi ayağa kalkardı. "Acaba bizim başkanın ne gibi psikolojik sorunları var?” diyerek.

Her neyse tarih bir gün bunları yargılayacak. O zaman yalakalar olmayacak, yandaş basın olmayacak. Tarih elindeki tahta çekici hızla kürsüye vuracak. SUÇLU KİM? SUÇLU AYAĞA KALK.