Cuma günkü köşe yazımıza devam edersek,
Yıllar boyu, ülkemize oradan buradan gelip yerleşmiş, çok farklı kültürlerden, çok fazla sayıda insan var.
Son yıllarda bu sayı tavan yapmış durumda.
Batı kültürüne ve de medeniyetine ulaşmayı, hatta geçmeyi hedefleyen bir toplumdan, şarkın dogmalarla sarmaş dolaş olmuş toplumlarıyla ve de kültürleriyle içli dışlı olduk.
Bu karmakarışık ilişkiler sonrasında.
Toplum olarak karpuz gibi ortadan ikiye ayrılmış durumdayız!
Kimi garba, kimi şarka doğru yöneldi.
Ortak ülkü, ortak ideal ve de ortak kültür arayışı hak getire.
Böylesine çelişkilerle boğuşan bir toplumun sosyal şizofreni hastalığına yakalanmaması mümkün mü?
Bir büyüğümüz, Yaradan’ın yarattığı değerlerin derinliğine inebilmek için bilimden söz ederek, bir anlamda Yaradan’ın kitaplarının evrendeki tüm canlı cansız varlıklar olduğunu anlatmaya çalıştığına göre, tüm hayvanların, insanların ve de bitkilerin anatomisini incelediğimizde aklımızın almadığını, rahatlıkla görebiliyoruz!
Yetmedi.
Tüm evreni, samanyolunu, güneş sistemini, ayı, dünyayı derinliğine bir inceleyin.
Böylesine mükemmel bir yapının nasıl oluştuğunu insan aklı hala tam olarak çözebilmiş değil.
Demek ki.
Böylesine büyük ve mükemmel bir yapının bir Yaradan’ı ve yaradılış biçimi olmalıdır.
Bu “Ol dedi oldu” diyerek içinden çıkılacak bir şey olamaz.
Yaradan sihirbaz olmadığı gibi yaradılış da bu kadar basit bir biçimde izah edilemez.
“Ol dedi oldu” dediğinizde Yaradan’ı küçümsemiş, yaratılanları da basite almış olursunuz.
Ay ile dünya arasındaki mesafe biraz fazla ya da biraz kısa olsa, med ve cezir o kadar büyük olur ki, dünya dümdüz olacağından yaşam olmaz.
Dünyanın 23 derecelik eğriliği olmasa dünyayı buzullar kaplar.
İnsan anatomisinde mitoz bölünmede 46 kromozomlu hücre ikiye bölünerek çoğalırken, bölünen her iki yeni hücrenin kromozom sayısı 46 olarak kalırken mayoz bölünmede,
Erkek spermi ile kadın yumurtasındaki hücrelerin bölünmesinde ise, yeni hücrelerin kromozom sayısı 23 oluyor.
Yani erkekten gelen hücre 23 kadından gelen hücre 23. İkisi birleşince 46 oluyor.
Bu sayede de insanların yapısı fazla değişmiyor.
Eğer mayoz bölünme olmasaydı,
Erkeklerin spermlerindeki hücrelerin kromozom sayısı 46 +  kadından yumurtasındaki hücrenin kromozom sayısı 46 =92 kromozomlu hücrelere sahip iki misli bir çocuk olurdu.
92+92 =184. Devamla 184+184= 368 ve böyle artarak devam ettiğinde, 
Belki de bir insan, tahayyül edemeyeceğimiz büyüklükte bir dev yaratığa dönüşürdü.
Aslında bu konuyu uzman birisinin ele alması gerekir.
Benim aklımda kaldığı kadarıyla bu böyle.
Evrenin mükemmelliğini görüyor musunuz?
Bir başka büyüğümüz ya da komşumuz, dinden kitaptan bahsederek, bizi hurafelerin, masal ve hikayelerin batağına taşıyor. 
Biri okumayı araştırmayı önererek, evrenin ve de dünyanın hatta tüm canlıların Yaradan tarafından ne büyük bir mükemmeliyette yaratılmış olduğunu anlamamızı önerirken,
Diğeri.
Maşallah, inşallah, kader, kısmet, yağmur duası, mezarlardan medet ummayı salık vererek maddi manevi çıkar sağlama peşinde olanlara bir nevi bilerek ya da bilmeyerek destek olmakla meşgul!
Böylesine iki farklı uçta koşuşturan bir toplumun, sağlıklı bir noktaya ulaşması hatta sağlıklı olması mümkün mü?
Siz hiç çalışmadan şu ya da bu dalavereyi çevirmeden, soymadan, dolandırmadan dua ile para kazanılması mümkün mü?
Tabii birisine dua okuyanlar hariç.
Onlar dua ile para kazanıyorlar!
Dürüst bir yönetici ya da devlet adamı hatta işveren sırf kendisine yalvarıp yakardığı için çalışmayanı ödüllendirip çalışanı cezalandırır mı?
İnsanoğlu bile çalışanla çalışmayan yani hak edenle etmeyen arasında dürüst bir yönetici haksızlık yapmazken, Yaradan yalvaranı ödüllendirip, yalvarmayıp işini göreni cezalandırır mı?
Hiç böyle bir saçmalık olabilir mi?
Cezalandırma derken.
Yalvaran ödüllendirilince çalışan ödüllendirilmediği için bir nevi cezalandırılmış oluyor!
İşin en saçma bir yanı da.
Bir TV kanalının bir programında, ilahiyatçı yazar diye bir adam çıkıyor. 1400 yıl önce yaşamış, Peygamberimizin karantina ve sosyal mesafe ile ilgili neler söylediğini, akciğerdeki yarayı ne ile tedavi ettiğinden, hatta korona virüsün ne zaman yok olacağından bile söz ediyor.
Son yıllarda, din istismarcılarının mantar biter gibi bitmesi bir yana, bu uyanıkları ekranlara taşınması anlaşılır gibi değil.
TV kanallarının önemli bir bölümünde, hep dinden, kitaptan bahsedilerek,  gerçek ilahiyatçı din adamlarından çok, ağzı laf yapmasını bilen, kimi uyanıklar vasıtasıyla, güya din konusunda bilgilendirmeye çalışılıyormuş gibi bir politikanın uygulandığından kaygı duymaya başladım.
Bu bir nevi modaya dönüştü!