Mevsim değişiyor. Mevsimlerle birlikte biz de değişiyoruz. Sonbaharda yapraklar dökülürken biz de iş hayatımıza, okul hayatımıza veya hayatımızdaki diğer koşturmalara yeniden başlıyoruz. Masmavi denizin ve içimizi ıstan güneşin yerini kahverenginin tonlarına bırakıyoruz. Bazen hava yağmurlu bazen gri bulutlarla kaplı oluyor.
Mevsimlerle birlikte ruh halimiz de değişebiliyor. Sonbahar başlarken biraz daha içimize kapanabilyoruz. Daha çok kendimizle olmak ve evimizde vakit geçirmek isteğiyle yumuşak battaniyelere veya film gecelerine dönüş yapıyoruz. 
Kendi içimize dönmekle birlikte yaz sürecinin sonunda gerçeklere biraz daha yaklaşıyoruz. Tatil döneminde deniz ve güneşle birlikte bütün sorunları geride bıraktığımızı düşünürken şimdi onlarla yüzleşiyoruz. Tatil sarhoşluğunu atıyoruz. 
Kendimize dönmek, içimize bakmak her ne kadar olumlu bir şey olsa da bazen yüzleşmekten korkabiliyoruz. Yaz mevsimindeki o arkadaş toplantılarından ve yapılan grup etkinliklerinden uzakta kendi kendimize kahve içmeye ve yağmuru izlemeye yönelebiliyoruz.
Doğa değişiyor. Bir bir yapraklar dökülüyor. Kaldırımları sararmış yapraklar kaplıyor. Hafif esen rüzgârla birlikte saçlarımız uçuşuyor. Yeni bir yıla girer gibi yeni hedefler belirliyoruz. Yapılacaklar listesi veya hedefler listesi gibi. Yeni bir başlangıç yapmak istiyoruz. Bunu çevremizden başlayarak yapma eğilimindeyiz. Oysaki değişim içimizde yani bizde başlar.
Nasıl kocaman bir ağaç kendi içinden yavaş yavaş kışa hazırlanıyorsa ve değişim yaşıyorsa bizim de doğa ile uyumlu bir şekilde içten bir değişim yaşamamız gerekir. Fakat bizler önce çevremizi değiştirmek istiyoruz. Bazen bu iyi sebepler için olabiliyor. Dünyayı değiştirmek istiyoruz. Yeni bir sistem kurmak istiyoruz. Hayatının aksayan noktalarında insanlara dokunuşlar yapıp onlara yön vermek istiyoruz. Fakat unuttuğumuz bir nokta var: Biz değişmezsek veya değişim bizden başlamazsa çevremize de etki edemeyiz.
Hayatımızın her noktasına müdahale edemeyiz. Bizim de sınırlarımız var. Bazen ne kadar uğraşsak da karşımızdaki insanları, birlikte çalıştığımız kişileri veya hayatımızdakileri değiştiremeyiz. Değişmezler çünkü. Bu bizim için de geçerli aslında. Hayatımıza veya bize müdahale edildiğinde tedirgin olabilir ve kendimizi tehdit altında hissedebiliriz. Bu nedenle de bize müdahale eden kişiyi düşmanımızmış gibi görebiliriz. Oysaki bizim yardımcı olma niyetimiz belki onda da vardı. Bilemiyoruz. 
Başkalarının hayatı ile o kadar çok ilgileniyoruz ki kendimizden uzaklaşıyoruz. Belki de sonbahar bu yüzden güzel. Bizlere içimize dönme fırsatı verdiği için, daha çok kendimizle baş başa kalabilme şansımız olduğu için.
Yağmurlu bir sonbaharda hafif rüzgârla birlikte çiseleyen yağmurun altında denizin dalgalarını izlemek, bir film sahnesinde olmak gibi. Kendi hayatımızın başrolündeyiz. Nedense kendimizi hep yan rollere koyup merkeze başkalarını getiriyoruz. Bu sonbaharda başkaları için değil de kendimiz için adım atabiliriz. Kendimizi yeniden tanıyıp, keşfedebiliriz. Değiştirmek istediğimiz şeylere önce kendimizden başlayabiliriz. Bu spor yapmak, kitap okumak, film izlemek gibi bize katkı sağlayacak aktiviteler olduğu gibi duygularımızı gözden geçirmeyi içeren kendilik farkındalığı da olabilir.
Unutma, sen değişirsen dünya değişir.