Nasıl başlıyorduk sevmeye? Sevgi dediğimiz şey neydi? Sevgimizi nasıl gösteriyorduk? Kıskançlık, şefkat, saygı, öfke, intikam, kabul, kısıtlama gibi tüm duygular sevgiye dahil olan durumlar mıydı? Yoksa olumlu ve olumsuz tüm durumları sevgi dediğimiz özel hislere biz mi yüklüyorduk?
Hayatınıza girmiş tüm ilişkilerinizi düşündüğünüzde, o kişiyi özel kılan durum neydi hatırlayabiliyor musunuz? Nesini sevmiştiniz, ne size farklı gelmişti? Dünyada yer alan tüm insanlardan o kişiyi ayıran özellik neydi?
Kıskançlıkların, kavgaların, kısıtlamaların olmadığı bir ilişki sevginin olmadığı bir ilişki miydi? Sevgiye hangi özel duyguları atfediyorduk? Sizin sevginizi özel kılan en önemli durum neydi?
Tüm soruları okurken aklınızda çeşitli cevaplar oluşabilir. Ancak kimse sevmeyi öfke, kısıtlama, şiddet gibi olumsuz duygular içerisinde yaşamak istemez. Bu bizim cevaplarımızdan uzak bir seçenek olacaktır. İlişkimizden veya sevdiğimiz kişiden mutlu olmayı bekleriz; ilgi, şefkat, saygı, kabul bekleriz.
Peki nasıl oluyordu da son dönemde şahit olduğumuz kadın cinayetlerinin temelinde aşk yatıyordu? Sevmek böyle bir şey miydi gerçekten? Bizimle olmayan kişinin başkasıyla olmasına bu kadar mı tahammülsüz oluyoruz?
    Reddettiği, istemediği, ayrıldığı, başka birisiyle birlikte olduğu için öldürülen kadınların sayısını takip etmek her geçen gün daha da zorlaşmaktadır. Daha da acısı hayatını kaybetmiş bu kadınlar siyah beyaz fotoğraflar ve sayılardan ibaret oldukları anma törenlerine dönüşüyor.
    Sosyal medyalardan, internetten veya televizyondan bu konuya ilişkin tüm haberler bizim hayatımızda kısa süreli bir etki yaratmakta ve sonrasında duman gibi yok olmaktadır. Bu şiddeti her gün yaşayan kadınlar, bizler gibi unutup yaşamlarına devam edebiliyorlar mıydı gerçekten?
    Bir canlıya zarar vermek, insanlığa en uzak davranıştır. Kadına, erkeğe, çocuğa, hayvana, doğaya, sevgiye, iyiliğe, umuda ve inanca verilen her zarar, dönüp dolaşıp bütün evreni ve tüm canlıları etkileyecektir. Sevmek dediğimiz bu özel duyguyu, şiddet aracılığıyla ve karşımızdakine zarar vererek gerçekleştirmek sadece değersizleştirecektir.
    Sevdiğimizi, değer verdiğimizi göstermenin başka yolları görmezden gelmemekte fayda var. ‘’Ya benimsin ya kara toprağın.’’ Gibi tek bir bakış açısı içerisindeki sevgi, temelde sevgi değildir. Sevmek bizi özgürleştirir. Sevmeyi ve karşısındaki kişiye doğru bir şekilde yaklaşmayı deneyimlediğimizde ilişkilerimize başlamak veya ayrılıkları gerçekleştirmek bizim için daha kolay olacaktır. Bir ilişkinin sonlanması tıpkı başlangıcı gibi belli bir olgunluk ve saygı gerektirir.
Sevmek neydi bizim için, nasıl seviyorduk hayatımıza aldığımız kişileri? Tüm bu sorulara vereceğimiz cevaplar ilişkimizi yaşama şeklimizi belirleyecektir. Belki de sevmeyi yeniden öğrenmeliyiz. Daha doğrusu başka birisini sevmeye başlamadan önce kendimizi sevmeyi öğrenmeliyiz. Kendisini seven ve tüm yaşadığı şeyleri kabul edebilen kişi karşısındaki kişiye karşı da aynı olgunlukla yaklaşacaktır. Temel olarak olumsuzlukların kısır döngüsünden sıyrılıp iyiliğe ve şefkate yönelmek bizi iyileştirecektir.