Ev kendimizi en güvende hissettiğimiz yer olabilirken ev içerisinde yaşanılan olumsuz koşullar nedeniyle ev dediğimiz yer kötü duyguları ve deneyimleri yaşadığımız yer de olabilir. Ancak ev dediğimiz şey temelde sevdiğimiz insanla paylaştığımız fiziksel bir mekandır. Bu kişi ailemiz, kardeşimiz, arkadaşımız, sevgilimiz veya eşimiz olabilir. Bir de tüm bunların dışında yalnız yaşamayı tercih eden insanlar da olabiliyor.
Evimiz sıcak duygular ile eşleştirdiğimiz ve olumlu duygular yüklediğimiz bir alan olabilir. Bu açıdan bakıldığında sevgimizi gösterdiğimiz, sevildiğimizi hissettiğimiz ve en önemlisi kendimiz olabildiğimiz tek alandır. Sonuçta ev dışına çıktığımızda özenli bir şekilde hazırlanırken evimizde makyaj yapmaya, özenli kıyafetler giymeye veya söylediklerimize dikkat etmeye çok fazla odaklanmayız. Uyandığımız il ana şahit olan ve bizi bu şekilde kabul edip seven insanlarla evimizi paylaşırız.
Ancak son dönemde özellikle pandemi döneminde ev ortamının bazı iletişim problemlerinin yaşandığı alan olarak görmeye başladık. Sadece akşamları aynı evde buluşabilen insanlar bütün günü birlikte geçirmeye başlayınca beklenmedik tartışmalar veya kırgınlıkların olduğu görüldü. Ev sıcak bir ortam olmaktan çok soğuk odalardan oluşan bir alana dönüştü. Bu durum bizlere gösterdi ki evi ev yapan şey dolaplar, beyaz eşyalar, koltuklar veya yataklar değildi. Evi ev yapan şey içerisindeki sıcak ve samimi sohbetlerdi. Bunların olmadığı bir ev bizlere soğuk gelebilmekteydi. 
İletişim kuramadığımız, oturup karşılıklı kahve içemediğimiz, birlikte dizi veya film izlerken sohbet edemediğimiz, birlikte gülüp ağlayamadığımız bir ev ortamında kendimizi bir odaya çekebiliyoruz. Bir nevi kendimizi ev içerisinde karantinaya alabiliyoruz. Ancak pandemi süreci bize sarılmak gibi, sevdiğimiz insanları öpmek gibi eylemlerden mahrum kaldığımızda yaşadığımız zorlukları bize gösterdi. Sosyal varlıklar olduğumuz için sarılmaya ihtiyaç duyuyoruz. Sarılmanın sıcaklığıyla birlikte katılaşmış, buz tutmuş veya nasıl bir duygu olduğunu hatırlayamadığımız duygularımızı yeniden yaşamaya ve hissetmeye başlıyoruz.
Eski bir hikayeye göre insan dört kol, dört bacak ve iki kafa ile yaratılmış. Ancak tek bir kalbi varmış. Sonrasında insanların bu vücudu tam ortadan kesilerek dünyanın farklı yerlerine gönderilmiş. Bu nedenle sevdiğimiz bir kişiye sarıldığımızda veya onu bulduğumuzda hissettiğimiz o duygusal boşluk dolabiliyormuş. Bu hikaye bizlere eksik olduğumuzu söylememektedir. Sevdiğimiz kişiler ile tamamlanmak yerine ortak bir duyguyu yani sevginin sıcaklığını hissetmeye başladığımızı bize göstermektedir. 
Evlerimiz, sıcak yuvalarımız. Fiziksel ve soğuk bir betonu yuvaya dönüştürebilen tek şey ev içerisinde yaşadığımız güzel ve sıcak duygulardır. Ev soğuk odalardan değil de sevinç ve mutluluk anılarıyla birleştiğinde sıcak bir yuva haline gelir. Sıcak yuvamızda, sıcak kahvemizle içimizi ısıtan nice deneyimler yaşamanız dileklerimle.