Dün sabah uyandığımızda dijital platformları kontrol etmek amaçlı hazırlanan yasa tasarının ilk iki maddesinin onaylandığı ve meclisten geçtiğine dair haber ile güne başladık. İnternet haber sitelerinde çalışan kişilere de basın kartı verilmesini sağlayan birinci madde kabul edildi. İlk madde iyimser bir bakış açısı ile kabul edilebilir olsa da ikinci madde farkında olmadan hepimizi ilgilendiriyor. Peki, bu nasıl oluyor?

Son yıllarda birçok kişi haberleri televizyondan değil de internetten veya sosyal medya hesaplarından takip etmeye başladı. Böylelikle her kanalda benzer haberleri görmek istemeyen bireyler televizyonu arka planda sadece ses olsun diye açılan bir cihaz konumuna getirdi. Başka bir yöntem de televizyonu internet aracılığı ile kullanarak film veya dizileri takip edebilecekleri ekranlar olarak kullanmak oldu. Yani insanlar artık kendilerine sunulan içerikleri değil de bir nebze olsun kendi tercihlerine göre şekillenen içerikleri seçmeye başladı. 

Takip ettiğimiz insanlar ve internet sayfalarının paylaştığı haberler ile ana akım medyaya alternatifler bulmaya çalıştık. Böylelikle kadın cinayetlerini, yaşanılan yolsuzluk olaylarını, çocuk istismarlarını, hayvan katliamlarını, doğa katliamlarını, taciz olaylarını veya şiddetin farklı boyutlarını öğrenme fırsatı elde ettik. Sosyal medya hesapları bireylerin maruz kaldığı, yaşadığı veya tanık olduğu olayları dile getirmesi açısından bir aracı görevi görmeye başladı. Adalet denilen kavramı sosyal medya hesapları üzerinden yaptığımız paylaşımlar ile bulmaya çalıştık. Meşrulaştırılmaya çalışılan şiddete, cezasızlığı yaygınlaştıran sisteme veya her şeyin mükemmel ilerlediğini gösteren içeriklere yeni medya araçları ile tepki göstermeye başladık. Bazen sonuçlar elde edildi, bazen farkındalık yaratılmaya çalışıldı bazen de gidemeyeceğimiz yerlerde yaşanılan olaylara yine bu platformlardan destek olduk. 

Özel alanımızda yer alan ve tamamen kişisel bir sorumluluğu içeren internet sayfaları ve sosyal medya uygulamaları yeni kabul edilen maddeler ile birlikte ihlal edilmeye başlanıyor. Yaşam tarzımıza yapılan bu müdahale ön planda olumsuz bir sonucu yok gibi görünse de arka planda artık dilediğimiz gibi paylaşımlar yapamayacağımızı bizlere gösteriyor. Oysaki bizler televizyonda veya gazetelerde göremediğimiz çoğu haberi ve bilgiyi bu yeni medya araçları sayesinde öğrendik. Her ne kadar kendi içerisinde masum bir işleyişi olmasa da internet bizlere farklı açılardan bilgiye ulaşma fırsatı veriyor. Bu fırsatın engellenmesi insanın temel haklarından olan bilgi edinme hakkının engellenmesidir. Bu gün İran’da internet kesilerek yaşanılanların yayılması nasıl engellenilmek isteniyorsa aynı şekilde kişisel sosyal medya hesaplarımızın sınırlandırılması da bir hak ihlalidir. 

Farkında mısınız bilmiyorum ama son dönemde yaşamsal pratiklerimize yön veren ve birilerini rahatsız eden her ne varsa yavaş yavaş sınırlandırılmaya başlandı. Bu bizlere bir şeylerin aniden değil de nasıl yavaş yavaş ilerlediğini gösteriyor. İptal edilen konserler, cezasız kalan failler, meşrulaşan şiddet eylemleri veya yolsuzluk yöntemleri yavaş yavaş kabul etmeye başladığımız ve içselleştirdiğimiz şeylerden yalnızca birkaçı. 

Kabul edilen maddeler sansür uygulanmasının yasal boyutunu bizlere sunuyor. Zaten kendi kendimize sansür uygularken ve kendimizi bazı konulara ilişkin paylaşımlar yaparken rahat hissetmiyorduk. Çevremizde bizim gibi olan bir avuç insan ile herkese ulaşmaya çalışırken soğuk odalara girme korkusu yaşıyorduk. Ya da güvenlik açısından ülkeyi terk ediyorduk. Çelişkili olan şudur ki var olan maddeler ve yasalar uygulanılmasına izin verilmezken, bunlar engellenirken veya adalet kavramı kişiselleştirilirken titiz davranmaktan uzak duran kişiler bugün en önde sansür yasasını kabul ediyor. Biz uyurken çok şeyler oluyor, uyanmamız gerekiyor. Ne dersiniz?