Homeopatinin 19. yüzyılın başlarında Alman doktor ve eczacı Samuel Hahnemann tarafından bulunan ve vücudun kendini doğal olarak iyileştirmesine yardım eden bir tedavi sistemi olduğunu ifade eden VM Medical Park Bursa Hastanesi’nden Homeopat Dr. Cengiz Budak, “Bu sistemde her hasta birbirinden farklı özelliklere sahip bir bütün olarak ele alınır ve tedavi buna göre planlanır. Değerlendirmelerin sonunda karar verilen tedavi, hastaya özeldir. Yani, hastalığa göre değil, hastanın bütününe göre tedavi planlanır. Hastalık yoktur, hasta vardır. Homeopatiye göre, kişinin dört farklı düzlemde birden sağlıklı olması hedeflenir. Bunlar fiziksel, psikolojik, zihinsel ve sosyal alanlardır. Tedavi için yapılan her şey, kişiyi bu dört düzlemde değerlendirip, temelde kendi bağışıklık sistemi ve hayat enerjisini harekete geçirerek, kalıcı bir şekilde sağlığına kavuşturmayı hedefler. Yani homeopatide, örneğin ‘başı ağrıyan’ hastanın tedavisi alışılageldiği gibi, ‘ağrı kesici’ ilaç değildir. Baş ağrısı birçok başka belirtilerle birlikte kişinin bünyesinin ortaya çıkardığı bir sonuçtur. Aslında vücut bize bu belirtiyi oluşturarak bir mesaj vermeye çalışıyordur. Bu mesaj, başka bir hastada ateş olabilir, karın ağrısı, bulantı, ishal, boyun ağrısı, baş dönmesi veya çeşitli korkular ve endişeler gibi birçok psikolojik belirti de olabilir. Hastayı tanımlamak için birbirinden farklı on binlerce belirti tanımlanmıştır. Biz hastayı bu semptomların bir bütünü olarak görür ve tespit ettiklerimizin hepsini birden, bir bütün olarak tedavi etmeye çalışırız” diye konuştu.

Hastalarla ilk görüşmede fiziksel, zihinsel, psikolojik ve sosyal yönden tanımaya çalıştıklarını belirten Dr. Budak, “Şikayetlerini ve belirtilerini dikkatlice not alırız. Bu görüşme genellikle iki saat kadar sürebilir. Görüşme bittikten sonra bu verileri ‘repertorizasyon’ dediğimiz analiz sistemiyle değerlendirip hastamızın homeopatik profilini çıkarır, sonra bu veriler doğrultusunda bir remedi seçip bunun dozuna ve uygulama şekline karar veririz. Remedi dediğimiz şey, kabaca homeopatik ilaç gibi düşünülebilir, ancak bildiğimiz klasik ilaçlardan çok farklıdır. Remediler, bitkisel ve hayvansal dokulardan, minerallerden ve mikroorganizmalardan yararlanılarak elde edilirler. Bir seri seyreltme ve çalkalama işlemlerinden geçirilerek potentize edilirler (güçlendirme), sonunda kullanıma hazır hale gelirler. Bilinen yaklaşık 8 bin farklı remedi vardır” dedi.

Homeopatinin aslında hemen hemen tüm dünyada 200 yıldan uzun bir süredir resmen ve yasal olarak uygulanan bir tedavi sistemi olduğuna dikkat çeken Dr. Budak, “Avrupa ülkelerinde çok yaygındır. Almanya ve İngiltere bu konuda Avrupa’nın en önde olan ülkeleridir. En yaygın olduğu yer ise Hindistan’dır. Hintli homeopatlar da Avrupa’daki temel kurallara göre bu sanatı uygularlar. Türkiye’de de Sağlık Bakanlığı tarafından homeopati geleneksel, tamamlayıcı tıp yöntemleri arasında tanınmış ve bakanlıktan çalışma ruhsatı almış olan yerlerde, eğitimli ve sertifikalı tıp doktorları ve diş hekimleri tarafından uygulanmasına izin verilmiştir. Ne yazık ki, bu sistemin bilinirliği hala oldukça azdır, fakat günden güne homeopatiye olan ilgi ve bundan faydalanan hastaların sayısı artmaktadır. Homeopati etkili ve güvenli bir tedavi sistemidir. Doğru uygulandığında hastaya zararlı olabilecek kayda değer bir yan etkisi yoktur. Yaşlılarda, bebeklerde, hamile ve emziren kadınlarda da dahil olmak üzere, sadece insanlarda değil, tüm canlılarda kullanılabilir. Homeopatideki kalıcı etki genellikle tek doz ilaç kullanımıyla sağlanır. Homeopatiden hemen her türlü fiziksel rahatsızlıkta, ciddi kronik hastalıklarda, ruhsal bozukluklarda çeşitli derecelerde faydalanılabilir. Elbette her tedavi sisteminde olduğu gibi homeopatinin de bazı sınırları vardır. Bu sınırlamaları dikkate almak ve tedaviden beklentileri doğru tanımlamak, tedavinin başarısı için oldukça önemlidir” dedi.