Röportaj: İbrahim İpbüker

Yılların deneyimli turizmcisi Suat Çavuşoğlu… Sektöre 1980’li yıllarda Side’de resepsiyonist olarak adım atmış… Turizmin içinde hemen hemen her kademede görev yapmış. Şimdi hem seyahat acentası hem de otel sahibi. Usta turizmci ülke ve Alanya turizmi ile ilgili birikimlerini Gerçek Alanya Gazetesi’ne anlattı. İşte o röportaj:

“Bizim sorunumuz burayı tanımayan insanlarla. Bunun için de tanıyan bilen herkesten birer reklam aracı olarak faydalanmamız lazım. Ama son yaşanan olaylardan sonra bizi tanıyanlar, tanımayanlara nasıl anlatırlar bunu da bilemiyorum. Şu anda uçaklarımız boş boş gidip geliyor.” 

-Önce sizi tanıyarak başlayalım. Suat Çavuşoğlu kimdir, kendini nasıl anlatır?

Suat Çavuşoğlu, 1986 yılında bu bölgeye tesadüfen gelmiş bir insan. Şöyle ki, o dönemlerde İngilizce bilen insan sayısı çok azdı. Ben de TED Koleji mezunu olduğum için İngilizce biliyordum ve bir iş teklifi aldım. 1986-87 yıllarında otelde resepsiyonist olarak çalıştım. Daha sonra seyahat acentacılığı işine geçtim 1990 yılına kadar Side’de, ondan sonra da Alanya’da devam ettim. Alanya’da büyük bir firmanın şubesini açarak 2004 yılına kadar bu firmanın temsilcisi olarak çalıştım. O yıldan sonra da kendi şirketimizi kurdum ve halen de devam ediyorum. 

-Her çocuğa sorarlar, büyüyünce ne olacaksın diye. Mutlaka size de sormuşlardır. Ne yanıt verirdiniz bu soruya. Ya da turizm sektörüne severek ve isteyerek mi girdiniz?

Değil, tamamen tesadüf eseri girdim. Çocukken hep doktor olacağımı söylerdim. Ama turizme girdikten sonra bir sürü hastamız oldu, onları doktora taşıdım, dolayısıyla doktorlarla hep içi içe oldum, hala da öyleyiz çünkü bizim sektörümüzde özellikle yurt dışından gelen insanlar hastalandıklarında onlarla yakından ilgileniyoruz. Dediğim gibi doktor olmak isterdim ama turizmci olduk çıktık işte.

-Zaman zaman kendi kendinize, keşke bu işe hiç girmeseydim dediğiniz oludu mu?

Hayır hiç olmadı, çünkü gerçekten çok güzel bir sektör. Değişik insanlar tanıyorsunuz, değişik yörelere gidiyorsunuz, değişik kültürleri tanıyorsunuz. Özellikle kış aylarında fuarlar nedeniyle sürekli yurt dışındayız. Bırakın bunları, bizim burada ağıladığımız insanlarımız, misafirlerimiz değişik kültürlerden gelen insanlar. Dolayısıyla dünyayı tanıyoruz. Ben memleketimde kalsaydım bu şansı yakalayamayacaktım, bu nedenle hiç pişman olmadım. Ama son zamanlarda maalesef turizm sektörü zorlaşmaya başladı

“Turisti eskiden küçük otellerde memnun edebiliyorduk ama şimdi edemiyoruz. Turist artık lüks otele gitmek istiyor. Bu anlamda dünya genelinde mantalite değişti, turist profili değişti. Eskiden önce pansiyonlar, apartlar dolardı şimdi tam tersi oluyor. Bu nedenle tabiî ki bizim Alanya’ya turist getirmemiz zorlaşıyor.”

-O konuları konuşacağız. Şimdi sizi çocukluğunuza götüreyim. Nerede doğup büyüdünüz, nasıl bir çocukluk yaşadınız?

Karadeniz Ereğli’de doğup büyüdüm ama aslen Rizeliyim. Rize Fındıklı. Babam 1955 yılında annemle birlikte Rize’den Zonguldak’a gelmiş. Çünkü Zonguldak o dönemde sanayileşme kapsamında bir kentmiş. Önce kömür işletmelerinde daha sonra da Karadeniz Ereğli’de demir çelik fabrikasından çalışmış. Ben de 1964 yılında burada doğmuşum. Karadeniz Ereğli’de büyüdüm, okulumu orada okudum. Güzel ve kozmopolit bir kent. Hala giderim, askerliğimi bitirene kadar 21 yıl orada yaşadım, daha sonra da bu bölgeye geldim. 

suat-cavusoglu.jpg

-Karadeniz Ereğli Türkiye’nin bir ucu, Side ve Alanya diğer ucu. Nasıl geldiniz bu tarafa, ne vesile oldu?

Side’de arkadaşım vardı ben de bu bölgeyi çok merak ederdim. O dönemlerde cep telefonu falan yok tabi. Buradaki arkadaşımı bulmak istedim. Evime bile haber vermeden bir gün otobüse bindim Ankara’ya, oradan da Antalya’ya geldim ve Side’deki arkadaşımı bulup, 15-20 gün kadar yanında kaldım. İşte o günlerde İngilizce bilmem nedeniyle otelden teklif aldım. Turizm eğitimi almadım belki ama hem İngilizce biliyor olmam hem de misafirperver bir yapıda olmam nedeniyle işe alındım. Ben bu sektöre en dibinden, yani resepsiyonist olarak başladım, temizlik yaptım. Böylece hem otelcilikte hem de acentecilikte bütün departmanların eğitimini çalışarak, yaşayarak almış oldum. 

-O yıllardaki turizmi konuşalım biraz. 80’li yıllardan bahsediyoruz. Nasıldı o dönemlerde sektör?

Çok güzeldi, bu kadar arz yoktu. Bu bölgeye gelen insanları fiyat pazarlıkları yaparak getirmiyorduk, severek, isteyerek geliyorlardı. Türkiye turizmi de o yıllarda çok bakirdi. Avrupa’da, Kuzey Avrupa’da Türkiye’yi tanımak isteyen çok insan vardı. Gelen insan sayısı belki azdı ama para harcama oranı yüksekti. Her şey dahil sistemi yoktu. Otel sayısı bu kadar fazla değildi, daha çok pansiyonculuk vardı. O zamanlar sektör belki amatördük ama şu anda başlı başına profesyonel bir sektör oldu. 

-Resepsiyonda başladığınız sektörde bugün patronsunuz. Bu süreci konuşalım biraz, nasıl başardınız bunu?

O dönemlerdeki tur operatörleri, turistlere memnuniyet formu doldurturlardı. Ben misafirperver olmam nedeniyle o formlarda hep yüksek puan almışım. Turistler benden çok memnun kalmış yani. Bizler, gelen misafirlerden her hangi bir karşılık beklemeden, elimizden geleni sunmayı seven insanlarız. Dolayısıyla yabancı turistler giderken benim hakkımda çok güzel memnuniyet raporları vermişler. Bizimle çalışan tur operatörünün genel müdürü, sezon sonunda gelip bana ‘kimseye söz verme,önümüzdeki yıl bizimle çalışıyorsun’ dedi. Acentede çalışmak için enformasyon memurluğu belgesi almak zorundasınız, bunu o zamanlar bakanlık veriyordu, şimdi TÜRSAB olarak biz veriyoruz. Bununla ilgili beni Çeşme’de dört ay eğitime aldılar. Sonra bakanlığın açtığı sınava girip yeterlilik belgesini aldım, 1987 yılında da o zamanki firmamda çalışmaya başladım. Bu arada Dalaman ve Antalya Havalimanlarında 11 yıl uçakçılık yaptım. 1990 yılında da Alanya’ya geldim. 

-Neden Alanya’yı tercih ettiniz, neydi sizi buraya çeken?

Alanya o dönemlerde Side’ye göre daha kozmopolit, daha sosyal, daha büyüktü. Side’de ofis personeli olarak çalışıyordum, buraya geldiğimde direk sorumlu kişi oldum. 1990 ile 2003 yılı arasında eski firmamın sorumlu müdürü olarak görev yaptım. Ondan sonra da kendi firmamı satın aldım.

-Sektörün o yıllardaki zorlukları nelerdi?

O zamanlarda teknoloji bugünkü gibi değildi. Rezervasyonlarımızı teleks diye bir aletle alırdık, karşıdan şeritle gelirdi. Birde uçakla gelen rezervasyonlarımız olurdu. Paralarımız uçakla gelirdi. Uçaktan inen yolcular çantalarla anında ödeme yapardı, o dönemlerde banka havaleleri gecikmeli gelirdi çünkü.  Havalimanlarında yeterli hizmetlerimiz yoktu. Hastanelerimiz yeterli değildi, ulaşımımız yeterli değildi. Teleksten sonra faks çıktı, ‘oo çok güzel bir teknoloji’ diye sevinmiştik. Fakstan sonra bilgisayar çıktı ama ilşk çıkanlar şimdiki gibi değildi tabi. Sadece daktilo olarak kullanabiliyorduk. Teknoloji anlamında o dönemler daha zordu. Ama şimdi satışlarımızın yüzde 70’ini internet ortamında yapıyoruz.

-Anlattığınız yıllarda bekar mıydınız?

Evet bekardım, 1996 yılında evlendim ben.

-Tam evlilik tarihini söyleyebilir misiniz?

Tabi ki söyleri, 22 Mart 1996’da evlendim.

-Nasıl tanıştınız eşinizle, o hikayeyi anlatır mısınız?

Eşim Danimarka’dan Türkiye’ye operasyon yapan bir firmanın Alanya bölgesindeki müdürü olarak görev yapıyordu. Annesi, babası ailesi hala Danimarka’da. 

Şu anda Özsüt’ün olduğu bina çalıştığım ofisti. Yanında da Dalfin diye bir otel vardı. Bizim ofisin manzarası güzel olduğu için devamlı balkona çıkardım. Bir gün bizim çalıştığımız otele giren bir bayan dikkatimi çekti. Hemen gidip otel müdürüne sordum kim bu bayan diye, ilk kez o gün gördüm eşimi. Sonraki süreçte kokteyllerde, toplantılarda karşılaşmaya başladık. Aynı meslekten olmamız bir avantaj oldu böyle başladık.

-Tamam da gönlünü nasıl yaptınız, nasıl etkilediniz?

E yakışıklıydım ben (gülüşmeler) Çok spontane gelişti bu olay aslında. Kendiliğinden nişanlanma aşamasına geldi olay. 95 yılında nişanlandık, 96 yılında da evlendik. Ama resmi bir isteme töreni yaptım. Bir akşam otele yemeğe davet edip, benimle nişanlanır mısın diye yüzükleri sundum, kabul etti sonra ailelerimize davetiye gönderdik. Onların haberleri yoktu çünkü. İşte o gün bugündür beraberiz. Bir tane de 14 yaşında oğlumuz var. Güzel ve mutlu bir şekilde devam ediyor evliliğimiz.

-TÜRSAB Alanya Bölgesel Yürütme Kurulu Başkanısınız aynı zamanda. TÜRSAB ne yapar, nedir sizin buradaki göreviniz?

TÜRSAB, 1972 yılında kurulmuş, yarı komu kuruluşu olan bir birlik. Seyahat organizasyonu yapmak isteyen ya da yapan firma ve kuruluşların TÜRSAB’a mecburi olarak üye olması lazım. 1618 sayılı bir yasamız var. Dolayısı ile TÜRSAB’a üye olmadan faaliyet gösteren, seyahat organizasyonu yapanlar kaçak statüsünde olur. Biz önce kendi içimizi denetleriz. Üyelerimizin misafirlerimize daha iyi, kaliteli hizmet etmelerini, mağdur etmemelerini sağlarız. Mağdur olan olursa almış olduğumuz şikayetlere göre, üyelerimizi disiplin kuruluna yollarız ve cezalandırırız. Bakanlık nezdinde üç kez ceza alan olursa o üyemizin belgesi iptal olur.

Kaçak faaliyet gösterilmemesi konusundan sık sık denetimler yaparız ve bunu önlemek adına bakanlık nezdinde çalışmalar yaparız. Bu suç, yüz kızartıcı bir suçtur. Şu anda 1972 yılında yapılan kanunumuzu değiştirmeye çalışıyoruz. Bir taslak hazırladık ve bakanlığımıza gönderdik. 

-Ne istiyorsunuz yeni yasada, beklentileriniz neler?

Kendi kendimize denetleme istiyoruz. Bütün turlarda kokartlı rehber istendiği için, bazı turların bu kapsamdan çıkarılmasını istiyoruz. Misal bot turu, jeep safari turu, rafting gibi turlarda kokartlı rehber olmasına gerek yok. Kaçak acentecilik konusunda kendi kendimizi denetlemek istiyoruz. 

suat-cavusoglu,-roportaj.jpg

-Tur operatörlüğü yapmanın ne gibi zorlukları ya da avantajları var?

Bu iş öncelikle müşteri memnuniyetinin ilk planda olduğu bir iştir, önce bunu yapmamız lazım. Garantör olmamız lazım. Uçaklardan, otellerden ya da kendi bünyemizden doğabilecek problemlere garanti vermemiz lazım. Bakın, şu anda özellikle internet ortamından tatil satın alan insanlar zaman zaman otel kapılarında kalabiliyorlar. Bu gibi durumlarda garantör olmamız lazım. Tur operatörlerinin garantörü de TÜRSAB’tır. Tur operatörlüğü ciddi bir yapılaşma ister, kolay bir iş değildir. Çünkü uçağı, oteli tur operatörü alıyor. Bunların yanı sıra özellikle internet ortamında sahte ve kaçak satış yapanlar da var maalesef. Bu da insanlarımızı çok mağdur ediyor. Biz bunu önlemek için TÜRSAB olarak google ile bir anlaşma yaptık. Bu anlaşmaya göre TÜRSAB üyesi olmayan firmalar google’a reklam veremiyor, giremiyor. Bizim en büyük problemimiz, sabah erken kalkan bir web sayfası açıyor ve anlaşma yapmadığı otelleri satıyor. Bunun önüne geçmek için çalışmalarımız devam ediyor. Buradan bir kere daha seslenelim. TÜRSAB üyesi olmayan acentelerden lütfen tur paketi satın almayalım.

-Gelelim Alanya turizmine. 2015 yılı için kime dokunsak adeta bin ah işitiyoruz. Siz yıllardan beri bu işin içindesiniz. Nedir son durum, neden bu hale geldi sektör?

Öncelikle çok arzımız oluştu. Alanya’da 180 binlere yaklaşan yatağımız oluştu. Öncelikle bu arzın durdurulması lazım. Bunu İspanya yaptı. Yunanistan’ın belirli adaları yaptı. Bakanlık ve belediyeler nezdinde bu artış durdurulabilir. Bakın Kuşadası’ndan Alanya’ya kadar olan çanağa baktığımız zaman  inanılmaz bir yapılaşma var. Buna önümüzdeki süreçte Gazipaşa da eklenecek. Buna şimdiden önlem almaz isek sorun çok daha büyür. Alanya’ya tepeden bakın, yeşil alan yerleri çok azaldı. Bunun dışında Avrupa’da İslamofobi başladı ve giderek yayıldı. Avrupa insanı bize farklı açıdan bakmaya başladı, Suriye, Irak, İran, Tunus, Mısır gibi ülkelerdeki olaylar nedeniyle İslam ülkeleri güven kaybetti. Diğer taraftan bizin en büyük pazarımız olan Rusya’da önemli bir kriz yaşandı. Ruble dolar karşısında çok değer kaybetti. Biz Rusya’da Ruble satışı yapıp, Türkiye’de dolar ödüyoruz. Bu nedenle tur operatörleri fiyatlara yüzde 60 civarında zam yapmak zorunda kaldı. Tur operatörleri Rusya dışına değil de içine operasyonlar yapmaya başladı çünkü olay içinden çıkılamaz bir hal aldı. Böyle olunca da Rus turist, Rusya içinde kalmış oldu. Tur operatörleri ekonomik krize girince, Alanya’da bundan etkilendi. Tüm bunların yanı sıra maalesef Türkiye’deki son terör olayları da imajımızı çok zedeledi. Biraz önce bir tur operatörüyle konuştum, durum sıkıntılı. Bizim biran önce imajımızı düzeltmemiz lazım. Burada bakanlığımıza çok iş düşüyor. Biz ikili ilişkilerle götürmeye çalışıyoruz ama ne kadar yapabiliriz, yeterince yapılamıyor zaten. Şu anda her hangi bir çalışma yok ama, 1 Kasım seçimlerinden hemen sonra, bize ağırlıklı olarak turist gönderen ülkelerde ciddi çalışmalar yapmamız lazım. 

-Ülkemizde yaklaşık 14 yıldır tek başına iktidar olan bir hükümet var. Bu süre içerisinde siz turizmcilerin hükümetten talepleri olmadı mı?

Ertuğrul Günay’ın bakanlığı döneminde gerçekten çok güzel işler yapıldı. İstediklerimizi de aldık. Ama ondan sonra gelen Ömer Çelik bey çok fazla bakanlıkta durmadı. Daha farklı düşüncelerde idi. Biz bakanlıkta ağırlıklı olarak müsteşarlarla muhatap olduk. Son iki üç yıldır hiçbir şey yapılmadı. Biz turizmciler olarak bu krizin olacağını bekliyorduk zaten. Geçen yıl durumu bakanlığa ilettik. TÜRSAB, TÜROFED, ALTİD bu sorunları hep iletti ama bizimle yapılan kriz toplantısı 25 Haziran’da oldu. Müsteşar Haluk Dursun beyle yapıldı bu toplantı. 26 Haziran’da da Alanya’da Bakan Yardımcısı Abdurrahman Arıcı’nın katıldığı bir toplantı yaptık. Sorunlarımızı dile getirdik. Yapılan tek şey bazı uçak firmalarına yakıt desteği yapılacağı söylendi. Bu konuda bile bir sürü zorluk yaşandı. Pek çok belge istendi, dolar dendi Türk lirası ödendi gibi. 

-Diyelim ki 1 Kasım seçimlerinden sonra hükümet kuruldu ve çalışmaya başladı. Tam olarak ne yapılmasını istiyorsunuz?

Öncelikle bozulan imajımızı geriye almak istiyoruz. 10 gün önce Polonya’daydım. Her kanalı zaplıyorum, ikinci ya da üçüncü haber Türkiye’deki olaylarla ilgili. Bu olaylar Avrupa ve Rusya kanallarında her gün çıkıyor. Bizlere de neler oluyor orada diye soruyorlar, yumuşatarak cevap veriyoruz ama ne kadar anlatabilirsiniz. Türkiye’yi hiç tanımayan ama tanımak isteyen, gelmek isteyen insanlara Alanya’daki yangın olaylarını ne kadar yumuşatarak anlatabilirsiniz. Biz provokatörler yaptı diyoruz. Bunun dışında  başka bir şey elimizden gelmiyor. 

-2015 yılının artık son günleri. Bu sezon için Alanya ne kaybetti, nedir bunun bilançosu?

Otellerimizi erken kapatıyoruz. Maddi olarak kaybımız çok büyük. Bazı oteller şu anda satılık. Kiralanmış bazı otellerde kiracılarımız çok zor durumda. Kiralarını ödeyemeyecek durumda. Şu anda Alanya’da küçükten büyüğe doğru oteller kapanmaya başladı. Personeller işten çıkartılmaya başlandı. Kışın kapalı kalacak Alanya. Ben her kışın açık tuttuğum otelimi bu kış açıp açmayacağımı henüz bilmiyorum. Şu an kışa dönük rezervasyonumuz yok. Dolaysıyla maddi manevi çok şey kaybediyoruz.

-Alanya’da deniz kum güneş turizminin dışına çıkmak için ne yapmak lazım sizce?

Geçenlerde bizi ALTİD kış sezonuna dönük bir çalışmayla ilgili tanıtım gezisine götürdü. Bu tür çalışmaları çoğaltmamız lazım. Alanya sadece deniz, kum ve güneşten ibaret değil. Tarihimiz var, Akdağ var. Bakanlığın aldığı kararla golf sahası olacak bölgelerimiz var. Ama sosyal tesislerimiz az. Bunun için yeni yerler tahsis edilmesi lazım. Daha fazla futbol alanları yapmamız lazım. Bizim Avrupa ile havayolu bağlantımız var ama kış turizmi için yeterli tesisimiz yok. Profesyonel futbol sahası sayımız yetersiz. Atletizme, dağ bisikletine, plaj voleyboluna yönelik tesisler lazım. Akdağ’ı ivedi bir şekilde devreye sokmamız lazım. Bakın, golf gibi etkinlikler için gelenler her şey dahil sistemi ile gelmiyorlar. Bu insanlar akşamları dışarı çıkıyor, şehre iniyor. Bu da esnafımız adına çok büyük bir avantaj olur. Bakın Belek kışın bununla geçiniyor. Belek’e Avrupa’nın en büyük spor salonu yapıldı. Profesyonel basketbol ve voleybol takımları kışın Belek’e geliyor. Salon futbolu gibi etkinlikler yapılıyor. Bu nedenle Kemer’deki oteller müthiş prim yaptı. Onların kışı da dolu geçiyor. 

-Alanya turizminin sağlıklı bir fiyat politikası da yok sanırım. Bu konuda neler söylersiniz?

Özellikle bu yıl borsa gibi oldu, fiyatlar doluluk oranlarına göre belirlendi. Popüler olan otellerde çok sorun olmadı ama doluluk oranı yeterli olmayan oteller fiyat kırmak zorunda kaldı. Bunu da yapmaya mecburdular çünkü başka çare kalmadı.

-Alanya Akdeniz çanağının en ucuz turizm kenti olarak lanse edilir. Bu sizce doğru bir tespit mi?

Bakın, Alanya otelleri ile Belek ya da Kundu bölgesindeki beş yıldızlı otelleri mukayese edemezsiniz. Bu bölgelerdeki tesisler görsel olarak çok büyük tesisler. Hava limanlarına çok yakınlar. Adam tesisin içine lunapark kurmuş misal, futbol sahası yapmış. 300-350 dönüm arazi üzerine oteller yapılmış. Bu anlamda kıyaslama yaptığınız zaman biz fiyatlarımızı aşağı çekmeye mecbur kalıyoruz. Bizim için Gazipaşa Havaalanı çok büyük bir şans. Bu şansı daha iyi ve verimli değerlendirmemiz lazım. 

-Bütün bunları alt alta koyarsak, Alanya’ya turist getirmek zorlaşıyor mu, kolaylaşıyor mu?

Şöyle anlatayım, turistin istekleri büyüdü, beklentileri arttı. Turisti eskiden küçük otellerde memnun edebiliyorduk ama şimdi edemiyoruz. Turist artık lüks otele gitmek istiyor. Bu anlamda dünya genelinde mantalite değişti, turist profili değişti. Eskiden önce pansiyonlar, apartlar dolardı şimdi tam tersi oluyor. Bu nedenle tabiî ki bizim Alanya’ya turist getirmemiz zorlaşıyor. Bunun yanı sıra bize gelen turist ağırlıklı olarak Antalya Havaalanı’na iniyor. Her ne kadar Gazipaşa olsa da, 180 bin yatağı Gazipaşa Havaalanı ile dolduramayız. Bizim hala ağırlıklı havalimanı destinasyonumuz Antalya. Oradan buraya yol duble değilken, 90’lı yıllarda iki saatte gelirdik. Şimdi yol duble ama üç saatte gelebiliyoruz. Niye, Büyükşehir tarafından alınan bir kararla hız sınırlaması geldi. Okurcalar’dan Mahmutlar’a kadar hız sınırı 50 kilometre, Antalya’dan buraya kadar da 48 tane trafik ışığın var. Adam zaten dört saat uçakla yolculuk yapmış, öncesinde arabasıyla havalimanına gitmiş, orada beklemiş, bir de biz üç saat yolculukla bu insanları Alanya’ya getiriyoruz, manzara aynen bu. 

-Çok konuşuldu tartışıldı ama her şey dahil sistemi hakkında neler söylersiniz?

Şu anda Alanya’nın içindeki pansiyonlar bile her şey dahil sistemini satıyorlar. Çünkü en kolay satılan sistem bu. Önce şunu söyleyeyim, Alanya’da sokağımız çok pahalandı. Bugün ortalama bir yere gidin, dört kişi birer yemek yiyin, iki kadeh şarap için en az ödeyeceğiniz miktar 250 lira. Tek bir öğün bu. Her şey dahil sisteminde üç öğün yemek dahil, ara yiyecekler dahil, içkisi dahil, dondurması bedava, kolası bedava. Bazı otellerde 0-13 yaş arası çocuklar bedava. Ha, bana sorarsanız ben her şey dahil sisteminde tatile gitmem. Çünkü bu sistem fabrika gibi işler. Her yerde sıra var. Ama turist ekonomisini düşünmek zorunda ve bu nedenle tercih ediliyor. Bizim esnafla ilgili asıl sorunumuz, eskiden belde olan 16 bölgenin hepsinde çarşılaşma oldu. Bu nedenle Konaklı’ya gelen bir misafir Alanya’ya çok zorunlu olmadıkça gelmiyor, gidiyor Konaklı’nın çarşısında geziyor. Bunun yanı sıra bakıyorum bir yerde yan yana dört tane restoran var. Avrupa’da yok bu. Örneğin Atatürk Caddesi, üçer yüz aralıklarla dört tane restoran kaldırır diyor, vermiyor ruhsat. Bu sistemde herkes para kazanıyor ama Alanya’da yan yana olan dükkan sahipleri bir müşteri için birbirlerine döner bıçağıyla saldırmak durumunda kalıyor. Dolayısıyla bu konularda planlama yapmamız lazım. 

-Sürekli irtibat halinde olduğunuzu bildiğim için soruyorum. Şu anda dışarıdaki insanlar Alanya’ya hangi gözle bakıyorlar?

Tanıyanlarda, Alanya’ya gelen insanlarda sorun yok. Şu anda bizim tesisimize almış olduğumuz insanlar burayı tanıyan, bilen insanlar. Bizim sorunumuz burayı tanımayan insanlarla. Bunun için de tanıyan bilen herkesten birer reklam aracı olarak faydalanmamız lazım. Ama son yaşanan olaylardan sonra bizi tanıyanlar, tanımayanlara nasıl anlatırlar bunu da bilemiyorum. Şu anda uçaklarımız boş boş gidip geliyor. 

-Önümüzde bir Kurban Bayramı tatili var. Bu tatilin yaraları sarmak anlamında faydası olacak mı?

Hayır, çok olacağını sanmıyorum doğrusu. Alanya’da son zamanlarda yaşanılan olaylar kendi insanlarımızın bile kafalarında soru işaret oluşturdu. Elbette biraz olacak ama açıklarımızı kapatacak kadar olmayacak. Şu ana kadarki rezervasyonlar bunu gösteriyor. 

-İnşallah iyi olur diyelim ve size tekrar dönelim. Suat Çavuşoğlu iş dışında neler yapar mesela?

Benim pazarım ailemdir. Pazar günlerimi daima evimde geçiririm. Çok büyük bir film koleksiyonum var, film seyretmeyi çok severim. Evimde üç binin üzerinde filmim var. Akşamlarım hep işyerimdedir, misafirimiz olmadığı zaman kendimizi eksik hissederiz. Bunun için her akşam misafirlerimiz vardır, muhabbet ederiz, masamız boldur, hep keyifli sohbetler yaparız. 

-Sporla ilgilenir misiniz?

Salon sporlarını severim. Futbolla aram yoktur. Hayatımda üç defa futbol maçına gittim onlara da zorla götürdüler. Salon sporlarını çok severim. Kendim ise düşük sezonlarda yürüyüşlerimi yaparım.

-Sohbetin başında bir tarih sormuştum onu bildiniz. Şimdi, biraz daha zor bir soru soracağım. Eşinizin doğum tarihini biliyor musunuz?

Tabi ki 18 Temmuz 1967 doğumludur. Böyle özel günleri unutmam kolay kolay ama hayatımda bir kere unuttum. İki yıl önceydi, o gün sabah ayrılırken de akşam yemeğe götüreceğimi söylemiştim. Benim arabam yok, eşim bırakır beni sabahları. O gün akşam birileri geldi ve ben unuttum. O gece eve gittim surat iki karış, sabah uyandım yine aynı. Sabah beni götürecek misin diye sordum, ‘bana ne nasıl gidersen git’ dedi o anda aklıma geldi olay. Ben hanımdan çok korkarım hemen çiçekle gönlünü alıp, barıştım. Ama ben doğum günü kutlamam. 30 yaşından sonra bıraktım, insan yaşlandığını hissediyor çünkü. Ama hanımlar öyle değil tabi, doğum günü, evlilik yıldönümü, sevgililer günü, bitmez bu günler.

-Çok teşekkür ederim, keyifli bir sohbet oldu. Son olarak neler söylemek istersiniz?

Öncelikle şunu söyleyeyim. Kendimize nasıl davranılmasını istiyorsak turiste de öyle davranalım. Çünkü buraya gelen insanlar bizim ekmek teknemiz. Direk veya dolaylı yollardan bize para bırakan insanlar. Alanya zaten 300 bin nüfuslu kocaman bir il. Bu ili daha güzel, daha popüler yapacak olan insanlar sa burada yaşayan insanlar. Herkes önce kendi kapısının önünü süpürürse, bu bilince erişirse işimiz daha kolay olur. Alanya dünyaya açılan bir pencere, bir kapıyız. Buraya gelen insanlar döndüklerinde bizi anlatıyorlar. Ya iyi anlatacaklar ya da kötü, bu bizim elimizde.