Bizleri durduk yere bir şeyler yapmaya iten şey nedir? Merak duygusu mu yoksa zorunluluk hissiyatı mı? Hayallerimiz veya hedeflerimiz için attığımız ilk adıma nasıl cesaret ediyoruz? Peki, illa cesaret mi gerektiriyor ilk adımı atmak? Yoksa değer verdiğimiz insanlardan gelen bir söz ve destekleyici davranış yeterli mi?
Bir şey üretmeye veya hayalleri gerçekleştirmeye yönelik motivasyon herkese göre farklı işliyor. Bazı insanlar çevresinden gelen destekle birlikte adım atabiliyor ve işe koyuluyor. ‘’yapabilirsin, sana inanıyorum, ben senin yanındayım’’ gibi cümlelere ihtiyaç duyabiliyor. Bazı insanlar için ise bu durum hiçbir anlama ifade etmiyor. Sadece kendi kendini motive etmek işe yarayabiliyor. ‘’Bunu yapabilirim, bunu yapacağım’’ gibi cümleler etkili oluyor. İşte tam burada aslında yapmak istediğimiz bir şey için adım atmak önce kendimizi tanımaktan geçiyor. Ben kimim, ne istiyorum, hayal ettiğim şey nedir, uygulamak istediğim planlar nelerdir, bunun için nasıl bir yol izlemem gerekiyor ve beni motive eden şey nedir sorularına yanıt bulmak gerekiyor. Sorulara yanıt vermeden direkt uygulama aşamasına geçtiğimizde yine bir duvarla veya yarım kalmış işlerle karşı karşıya kalabiliyoruz.
Plan yapmak önemli, motivasyonunu yüksek tut gibi tavsiyeleri gerek sosyal çevremizden gerek kişisel gelişim konuşmalarından duyuyoruz. Peki bunları duymak ne derece etkili? Evet tamam motivasyonumu yüksek tutuyorum ve plan yapacağım ama bunu nasıl yapacağım sorusuna yanıt vermiyor bu duyduklarımız. Bu noktada kendimizi çıkmaz bir sokakta hissedip ya başlamadan bırakabiliyoruz ya da çıkar bir yol bulmaya çalışıyoruz. Peki bu çıkar yolu nasıl bulabiliriz? Öncelikle hayal ettiğimiz veya yapmak istediğimiz işler ile ilgili bunu yapan kişilere bakabiliriz. Onlar nasıl yapmış, hangi yolları izlemişler, neler yapmışlar bunlar bize yol gösterici olacaktır. Peki, ya hiç yapılmamış bir şey yapmak istiyorsak? Kimsenin yapmadığı ve bunu yapan ilk kişi biz olacaksak? Bu motivasyonun en güzel hali olmaz mıydı?
Belki de zaten çalışıyoruzdur. Mesleğimiz vardır ve masamızın üstüne yapılması gereken işler üst üste duruyordur. Bu durumda işe başlamamak için alternatif her yolu deniyoruz ve sürekli olarak yapmamız gereken işleri erteliyoruzdur. Işte bu tam bir kısır döngüye dönüyor. Erteliyoruz, son anda yetiştirmeye çalışıyoruz sonra yine erteleyip isyan bayrağını çekiyoruz. Hiç bitmeyen bir sarmalın içindeyken nasıl dışarı çıkıp nefes alabiliriz ki? Bu durumda ben kendime şu soruyu soruyorum: bu sıkıcı ve yapmak istemediğim işi nasıl daha eğlenceli bir hale getirebilirim? Müzik açarak mı, renkli kalemlerle plan yaparak mı, mola vererek mi yoksa işin bitiminde kendimi ödüllendirerek mi? Şimdi yine başa dönüyoruz. Herkesin motivasyonu ve adım atma şekli özel ve biriciktir. Başkaları size yol gösterebilir, fikir verebilir ancak nihayetinde son karar yine sizin olacaktır. Nasıl bir yol izleyeceğinize yine siz karar vereceksinizdir. Ne de olsa başkalarının ayak izlerini takip ederek kendinize ait bir hayat yaşayamazsınız.