Temel askerde parasız kalır. Para isteyebileceği kimsesi yoktur. Çaresizlik içinde son bir umut Allah'a mektup yazar. "Allah'ım askerdeyim param yok isteyecek bir kimsem de yok. Bana 100 lira gönderir misin?" yazdığı kağıdı zarfın içine koyar yollar. Askerde komutanlar er mektubunu okuduğu için mektubu okuyan komutan Temel'in çaresizliğine acır. Zarfın içine 80 lira koyup Temel'e yollar. Zarfı açan Temel 80 lirayı alır. Allah'a tekrar mektup yazar. "Allahı'm yolladığın parayı aldım teşekkür ederim, yalnız bir dahaki sefere zarfı direkt bana yollarsanız sevinirim, çünkü i.. ne komutan paranın 20 lirasını götürmüş."

Yüzde 60'a yakın iletişimin mektupla sağlandığı, akıllı telefonları bırak, telefonla bile yıllar sonra tanışan birisi olarak mektuplar yaşamımızda ne kadar önemliydi. İlkokul yıllarında bize mektup nasıl yazılır, postaya nasıl verilir öğretilmişti. Zarfın arka kısmının sol üst köşesine gönderenin adı, soyadı, adresi, zarfın sağ alt kısmına alıcının adı ve adresi yazılıp zarfın boş kalan sağ üst köşesine pul yapıştırıp mektup postaya verilirdi. Günümüzde akıllı telefonlar maşallah herkesin elinde. Sokakta,  otobüste gençler iki elinin arasına sıkıştırdıkları aletin tuşlarına basarak sürekli iki elin baş parmağıyla bir şeyler yazıp çetleşiyor. Sonuç olarak çetleşme çiftleşme olarak neticelenebiliyor. Facebook, Instagram, Twitter gibi sosyal paylaşım sitelerine takılan sosyal medya fenomenleri "teşhircilik psikolojisi"den kaynaklı olsa gerek yedikleri, içtikleri her şeyi paylaşıyor. Kim beğendi, kim beğenmedi, kim daha çok beğendi çetelesini tutup birbirlerine hava atıyorlar. İzleyip de beğenmeyen arkadaşlarından gıcık kapıp kara listeye alıyorlar. Yaşı 60'ın üzerinde olanlar bu sanal alemi tanımakta zorlanıyor. Hatta bazen alay konusu da oluyorlar: "Bizim moruk kendisine hesap açtırmış Face'e Instagram'a takılıyor" gibi. 

Eskiden ne kadar değerliydi bir sevgiliye yazılan veya sevgiliden alınan mektup.  Hele bir de kalbi delen bir okun süslediği sayfalar olursa cihana değerdi verdiği mutluluk. İsterseniz bu haftaki yazımızı Temel'in askerdeki oğluna yazdığı bir mektuptan alıntıyla noktaylayalım.Temel askerdeki oğluna mektup yazıyormuş: "Uşağum, bu mektubu sana anlaman için ağır ağır yazayrum. Bileyrum senin okuman yavaştır..." Gülücükler yüzünüzden hiç ama hiç eksilmesin.