Her gün telefondan, televizyondan, gazetelerden veya internette yer alan diğer kanallardan birçok habere veya olaylara tanık oluyoruz. Medyanın gücünü yadsımak mümkün değil. 20. Yy'ın başlarında belki de aylar sonrasında haberimiz olacağı olaylara 2000li yıllarda internetin hayatımıza girmesiyle birlikte bu haberlere ulaşmamız saniyelerimizi alabiliyor. Sadece yaşadığımız ülkeyle değil bütün dünya veya evrenle ilgili farklı içeriklere erişmemiz de mümkün.
Ulaşma hızımız bu kadar artmışken beraberinde bazı sorunları getirdi. Diğer tüm sorunların yanında bugün vurgulamak istediğim şey medya içerikleri ve bunların yansıtılma biçimleri. Bilgi edindiğimiz kaynaklar çoğaldıkça içerikler değişmeye veya dönüşmeye başladı. Bu konuya kadın cinayetleriyle başlayalım. Neredeyse her gün bir kadın cinayeti veya şiddete uğramış bir kadının haberini okuyoruz. Bu haberler korkunç cinayet, aşk cinayeti, oscarlık cinayet gibi farklı başlıklarla gündeme taşınıyor. Cinayeti işleyen erkek genellikle işsiz, yoksul, uyuşturucu problemi olan veya kıskanç bir erkek oluyor. Bu sıfatlar vurgulanıyor çünkü işlenen cinayetin belirli bir sebebi olduğu vurgusu yapılıyor. Kadını öldürdü çünkü işsizdi ve bunalıma girmişti, çünkü kıskançtı ve kadın onu kışkırtmıştı, çünkü o saatte orada olmaması gerekiyordu gibi birçok nedenler sunuluyor. Cinayet haberlerinde aktarılan kadınlar genellikle mağdur veya teslim olmuş kadın imgeleri var. 
Son yıllarda her ne kadar kadınlar medya sektöründe kendilerine bir alan açmış olsa da medya sektörü çoğunlukla erkeklerin tekelinde bir alandır. Yapılan araştırmalar bunu sayısal rakamlarla ortaya koymaktadır. Erkeklerin çoğunluğunda olan bir sektörde kadınlar kendilerine yer açabilmek için girişimlerini sürdürmektedir. Ancak yine de medya sektöründeki eril dil tam anlamıyla kırılmamıştır.
Kadın cinayetlerine geri döndüğümüzde şunu da hatırlatmak önemli: işlenen cinayetlerin görüntüleri veya videoları sansürsüz bir şekilde her yerde ve herkesin ulaşabileceği bir noktada. Bu durum aslında insanların gerçekliği görmesi için bir ayna tutarken diğer yandan insanların bu video veya görüntülere maruz kalıyor olması yaşanılan durumu nesneleştiriyor. Belirli bir zaman geçtikten sonra da önemsiz bir hale bürünüyor ve sadece bir meta halini alıyor. Kadın bedeni objeleştirilirken, ismi ve diğer özel bilgileri herkese aktarılıyor. Ancak cinayeti işleyen kişinin bilgileri yer almıyor. Sadece kıskanç koca, aşık sevgili, aldatılan erkek gibi sıfatlarla cinayeti işeyen erkeğin yaptığı bu durum meşrulaştırılıyor. Videoların olduğu gibi kontrolsüzce yayılması insanların bilinçlenmesinden çok yaşanılan durumu olağan bir şeymiş gibi gösteriyor. Bunun dışında başka kişilerin benzer cinayetleri işlemesine etki ediyor. 
Tüm bunların önüne geçmek mümkün müdür? Elbette mümkün. Medya içeriğinde yer alan bilgileri sorgulamadan içselleştirmememiz gerekiyor. Bize aktarılan olayları cinayeti işleyen veya hayatta olan kişinin ağzından çıkan bilgilere bel bağlamamak gerekiyor. Ölen kişinin ne yaşadığını bilmiyoruz ve öldüğü için onunla konuşamayız. Sadece medya sektöründe çalışan kişilerin değil bizlerin günlük yaşamımızda eril dilden uzaklaşmamız gerekiyor. Bu dil biçiminden uzaklaştıkça asıl bilinçlenme o zaman başlayacaktır.