Her hafta yapılan kabine toplantılarının sonuçlarını, alınan kararları ve hayatımızın nasıl şekilleneceğini aylardır takip ediyoruz. Bu hafta yapılan açıklamalar ile alınan yeni kararlara uyum sağlamaya başlıyoruz. Temmuz ayı itibariyle yasakların ortadan kalkacağını bilmek birçok insanı sevindirdi. Nitekim son dönemde havaların güzelleşmesiyle birlikte evde kalmak biraz daha zorlaşmaya başlamıştı. Alınan kararlar içerisinde müziğin gece yarısından sonra insanları rahatsız ettiği gerekçesiyle yasak olacağının duyurulması ise birçok insanın tepki göstermesine neden oldu.
Bu tepkilerin odağında ise kusura bakılmaması temennisi daha çok öfkeye neden oldu. Pandemi dönemi içerisinde çiftçilerden, esnaflardan, çalışanlardan, turizmcilerden ve daha birçok meslek grubundan insanın kusura bakmamasını talep edilmişti. Ancak müziğe getirilen bu kısıtlama kararının pandemi nedeniyle değil de ideolojik olması tepkilere yol açtı.
Pandemi sürecinde onca insan hayatına son verdi. Her gün maddi açıdan geçinmekte zorlanan insanlar intihar etti. Devlet sadece kusura bakmayın dedi. Aylardır tek bir kuruş kazanamayan müzisyenler için bu açıklama adeta hakaret niteliği taşımaktadır. Nitekim müzik etkinlikleri içerisinde yer alan konserler, festivaller, eğlenceler de bir bir son bulmaya başladı. Yaz aylarında turizm açısından en çok gelir kaynaklarından birisi olan müzik etkinliklerinin olmaması demek bir yerde turizm açısından kendi ayağımıza kurşun sıkmaya benziyor. Turizm dediğimiz şey sadece yurt dışından insanların gelip ülkemizde tatil yapması değildir. Aynı zamanda bu insanların ülkemizde yapılan etkinliklere katılımıyla turizm gerçekleşmektedir. Her şeyden önce müzik ruhun gıdası diyorsak ruhumuza iyi gelen bir şeyi neden kısıtlayalım ki?
Başkalarının rahatsız olduğu gerekçesiyle yapılamayacak olan bu etkinliklerin ideolojik olarak engelleniyor olması daha da üzücü. Turizm, eğitim, festival, siyaset gibi birçok alanların birer politikası olması olasıdır. Bu sayede planlı ve amaçlı etkinlikler oluşturulabilir. Devletin yönettiği ülke açısından kalkındırma üzerine izleyeceği politikalarının olması demek halkını koruduğunu gösterir. Bu durum sosyal devletin özelliklerinin başında gelmektedir. Ancak pandemi adı altında alınan kararlar artık yönetim politikasından uzaklaşmakta ve siyasallaştırılmaktadır. Siyasetin artık yaşam alanımıza girmesidir. Özel alanlarımıza ve yaşam şeklimize yapılan bu müdahaleler artık insan olarak bizlerin özgürlük denen kavramı yeniden düşünmemize neden olmaktadır. 
Bizler özgür değiliz. Devlet tekelinde işleyen kurumların devamlılığını sağlayan ve boyun eğmek zorunda kalan insanlarız sadece. Tam da bu noktada bilinçlenmek daha da önem arz etmektedir. Ülkemizin geleceği açısından yaşanılabilir bir ülke olmak adına artık kusura bakmaya başlamamız gerekiyor. Bunu en çok pandemi döneminde işini kaybeden, işini batıran, dükkanına kepenk vurmak zorunda kalan insanlar için yapmalıyız. Yoksa başta turizm olmak üzere diğer tüm sektörler yavaş yavaş zorunlu olarak kilit vurmaya başlayacaktır. İnsanca yaşayabilmek ve geleceğimizde daha yaşanabilir bir dünya için bir adım atalım. Ne dersiniz?