Geçtiğimiz hafta Atatürk’ün gençliğe armağan ettiği bayramı kutladık. Gerek konserlerle gerek okul seremonisiyle gerekse anma törenleri ile gençliğin bayramı kutlandı. Eskiden stadyumlarda yapılan gösteriler şimdilerde sadece anılarımızda kaldı. Tüm bu kutlamalar şenlik havası içerisinde ilerlerken gençlerin problemleri hep göz ardı edildi. Daha bir hafta geçmeden vatani görevini yapan genç askerlerin ölüm haberi ile güne başladık. Şehit olduğu söylenerek sadece duygusal bir hikâye şeklinde bizlere aktarılan ölüm haberleri sadece sayılardan ibaret. Onların hikayelerini aslen hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. Onların hikayeleri aileleri ile yaşamaya devam edecek ve bizler bugün yine şehit olanlar olmuş yazık deyip geçeceğiz.

Bu tablo bize ne söylüyor? Ölen gençlerin sadece vatanı uğruna hayatlarının son bulması ne kadar adil? Vatan sana canım feda veya vatan sağ olsun diye söylemler devam ettikçe yok yere son bulan hayatların hiç mi önemi olduğunu düşünmüyoruz acaba?

Her yıl, her ay, her hafta veya her gün sadece görevini yaparken yüzlerce insan ölüyor. Sadece boşanmak istediği için öldürülen yüzlerce kadından bahsetmiyorum bile. İşçi kazalarını düşünelim mesela. Hiçbir güvenlik önleminin alınmadığı inşaat alanlarında yaşamları son bulan ve mahkeme sürecine taşındığında ücret karşılığı şirketlerin aileleri susturduğu ölümler var. Bu insanlar da mı bir sayıdan ibaret?

Temelde milliyetçilik ideolojisi üzerinden ilerleyen ve askerde ölümü kutsallaştıran zihniyetin aslında bu gençlerin ölümünde hiç mi eli yok? Ellerimde kan var diyen Shakespeare bugün dirilse ve gençlerin tesadüfen hayatta olduğuna şahit olsa ne yazardı? Yoksa yazdıklarından dolayı çoktan susturulmuş mu olurdu? Sokrates gibi kendini savunmak zorunda mı bırakılırdı?

Uzun zamandır gençler yurtdışına gitme hayali ile çeşitli yollara başvuruyor. Toplumun geneli tarafından saygı duyulan bir meslek sahibi olsa da yurt dışına gidip herhangi bir mesleği yapamaya razı oluyorlar. Peki bunu neden yapıyorlar diye düşünmek yerine dünyaya beyin göçünü biz sağlıyoruz gibi açıklama yapmak ne kadar mantık çerçevesine oturtulabilir? Gençler en temelde vatandaşı olduğu ülkede ölmemek ve yaşlarının gerektirdiği etkinliklere katılıp sadece gençliklerinin tadını çıkarmak istiyor. Tesadüfen hayatta kalabildikleri ve her günün bir yaşam savaşına dönüştüğü günlerinin artık son bulmasını istiyor. Koskoca ülkenin açlık oyunlarının uygulama alanına döndüğünü düşünürsek gençler bu dünyanın başka seçenekleri olduğuna inanıp kendilerine çıkış yolu arıyor. Aksi takdirde gençliğini yaşayamamış bir neslin gelecekte yetişkin olduğu zamanları düşünülünce onların yaralarını veya eksik kalan yanlarını kim tamamlayacak?

Bazen ülkeyi yönetenlerin veya üst düzey işler yapan insanların kendilerinin genç olduğu zamanları unuttuklarını düşünüyorum. Sanki yaşamlarından bu bölüm tamamen silinmiş ve hayatı belli çerçevede ele alıyor gibiler. Yoksa tüm bu olayları yaşarken gençler ile empati kuramıyor olmalarının başka mantıklı açıklaması yok gibi görünüyor. Bunun aksi tablosu ise daha kötü. Her gün ölebilecek veya gözden çıkarılabilecek bir nesil mi var? Geleceğimiz dediğimiz gençleri bugün biz koruyamıyor ve ailelerinin şefkatinden bir anda uzaklaşmalarına neden oluyorsak gelecek hayali kurmanın ne faydası var? Geleceğimizi şimdiden inşa ettiğimizi unutmamız gerekiyor. Sözde bayram kutlamaları yerine özde bayramın felsefesini anlamak gerekiyor. Gençleri sadece dinlemek değil onlara yaşanabilecek bir dünya da bırakmak zorundayız. Yoksa bundan 10 yıl sonra ülkemizin çöllerden hiçbir farkı kalmayacak. Ne dersiniz?