Geçen hafta ki yazımıza devam edelim,

Frenk yokuşu demişken; İsminin nereden geldiği bilinmiyor ancak yaklaşık yirmiye yakın virajdan oluşan, bir rivayete göre, yük taşımacılığı yapan eşeklerin belirlediği kırıla kıvrıla giden yolda, Bozkırın Tezenesi Neşet ERTAŞ bozlağı dinleyerek yol almak ve hülyalara dalmak bizim çocukluğumuzun en güzel anıları arasındadır.

Yaz günü, ağustos ayında, parmağını on saniye içinde tutamadığınız Soğuk Muhar'da azıklar yeniyor ve soğuk sular içiliyor, ancak havanın kasveti ve durumundan tedirgin oluyorlar. Bazıları, halk arasında Oyuğun Boğazı olarak adlandırılan boğazı "aşamayız, geri dönelim" diyor. İçlerinden yaşı daha genç olanlar, memleket özlemiyle, "boğazı aşmayı bir deneyelim, aşamazsak geri döneriz" diyor.

Türk örf ve adetleri üzerine, yola çıkan heyetin elbette bir lideri var; içlerinden en eğitimli ve yaşlı olan grubun lideri durumunda. Aldıkları terbiyeye göre, grup liderinin sözü dinleniyor ve onun direktifleri doğrultusunda hareket ediliyor. Kongul köyü grup lideri medrese eğitimi almış, ilim meclislerinde bulunmuş, bazı konularda kıyas ve yorum yapabilen, ilim irfan sahibi, herkesin saygı duyduğu  bir kişi. Hatta omzundaki çantasında Kur'an'ı eksik etmiyor.

Yaklaşık on yıl önce bir arkadaşla, yenilenebilir enerji konusunu (güneş enerjisi, rüzgar enerjisi) değerlendirip konuşurken, hayvancılık yaptığımız zamanlarda, bizim de kır yaylamız olan Kızılöz yaylasına giderken, bahse konu Oyuğun Boğazı gündemimize gelmişti. On iki ay rüzgarın eksik olmadığı yere, ağustos ayında bir el Gps’si alarak gitmiştik. Amacımız rüzgar enerjisi üreterek ülkemize katkıda bulunmaktı. Belirli aralıklarla Gps yardımıyla koordinatları okumaya çalışmış, şiddetli rüzgardan yanımdaki arkadaşıma sesimi duyuramamıştım. Kendim okumuş, kendim yazmıştım. Ağustos’ta böyle rüzgar olduğuna göre diğer mevsimleri düşünemiyorum. Bölgenin rüzgar yönünden verimliliği nasıldır, diye koordinatları Enerji Bakanlığında görevli mühendis bir arkadaşa gönderdim, ama bir sonuç alamamıştık.

Neyse...

Gruptaki gençlerin heyecan ve heveslerini kırmak istemeyen grup lideri Oyuğun Boğazı'nı geçmeyi denemeye karar veriyor, ancak aşırı rüzgar ve kar serpintisinden göz gözü görmüyor. Boğazdan 4 yüz metre geride, Dökük denilen mevkide, yol üzerinde bulunan sadaka taşının izbesine, sağ salim köylerine ulaşmak için çam sakızı çoban armağanı misali sadakalarını bırakıp,  boğaza doğru hareket ediyorlar. Boğaza varmadan, neredeyse rüzgardan yolcuların ayakları yerden kesilecek gibi oluyor. Grubun lideri en başta, el ele tutuşuyor, toplu olarak eğilerek boğaza doğru yürümeye çalışıyorlar. Boğazda boran, aşırı rüzgar ve kar serpintisi var... Kuvvetli rüzgarın etkisiyle grubun liderinin ayağı yerden kesiliyor. Rüzgar onu havada taklalar attırarak savuruyor ve Sütsüz Dağı'nın eteği, koyağın içine, yaklaşık bir kilometre ileriye atıyor. Göz gözü görmüyor... Diğerleri geriye doğru kaçarak, kendilerini zor kurtarıyor. Ancak aşırı kar yağışı ve tipi nedeniyle, ne yazık ki, en sevdikleri arkadaşlarını tüm aramalara rağmen bulamıyorlar. Ellerinden bir şey gelmiyor. Kader birliği ettikleri arkadaşlarının yaşamından ümit kesince, ağlayarak Köprübaşı kışlağına geri dönüyorlar. Hava düzelince, aynı yoldan köylerine, hüzünlü bir şekilde intikal ediyorlar. 

Yaklaşık iki ay sonra karların erimeye başlamasıyla beraber, kaybettikleri arkadaşlarının cesedini bulmak ve ona karşı son görevlerini yapmak adına, arama tarama için geri geliyorlar. Olayın meydana geldiği yerde, hâlâ kar kütleleri var... İnceleme yaparlarken, vadinin içinde bir noktaya doğru sineklerin uçtuğunu görüyorlar. İçlerinden biri, "o tarafa doğru bakalım... sinekler cesede gidebilir" diyor. Hep birlikte, vadiye indiklerinde, cesedin sadece ayak baş parmağının karın üstüne çıktığını görüyorlar. Karın altından arkadaşlarının cesedini göz yaşları içerisinde çıkarıyorlar. Onu, boynunda asılı, içerisinde Kur'an olan çantayı kucaklamış bir vaziyette buluyorlar. O günün şartlarında, cesedi köylerine götüremiyorlar. Vadinin hemen üst tarafındaki küçük bir tepe üzerine, yaya yolunun kenarına, gerekli işlemleri yaparak defin işlemlerini gerçekleştiriyor, son görevlerini yaparak köylerine, Kongul’a geri dönüyorlar.

Bundan sonra mezarın bulunduğu tepe halk arasında Hongullu tepesi, Hongullu'nun mezarı diye tanımlanıyor ve o mevkiye de, Hongullu deniyor.

Konya iline bağlı Kongul köyü 1989 yılına kadar Hadim ilçesine bağlı bir köy iken, 1989 yılında Taşkent’in ilçe yapılmasıyla Taşkent ilçesine bağlanmıştır. Yörükler, Kongul'a göre daha kolay söylediklerinden olsa gerek, Hongul ifadesini tercih etmiştir. Doğrusu Kongul'dur.

Bu acıklı ve hazin olayın bilgilerini benimle paylaşmak için Kongul köyünün yaşlıları ile görüşüp konuşan, Taşkent ilçesine bağlı Kongul köyü muhtarı sayın Abdurrahman Ruşen’e ve Hongullu mezarının fotoğrafını çekerek, bana ulaştıran Durali Akbaş’a emekleri için çok teşekkür ederim.

“Mezarı toraktan bir çukur sanma                                                                                                                               

Huzuru Mahşerin giriş kapusudur.”

                       Toroslu Ozan Hacı Karakılçık