Anadolu’da, bu topraklarda  yer ve mevki isimlerinin mutlaka bir öyküsü veya bir hikayesi vardır. Tarihin imbiğinden süzülerek gelen bu adlar, bazen paylaşılan mutluluklardan, bazen yaşanılmış  acı bir olaydan, bazen orada yaşayanların isim ve lakaplarından, bazen topografya şekillerinden, bazen tarih boyunca anlatılagelen efsanelere göre coğrafyayı kullananların yakıştırmalarına ve nitelendirmelerine göre kendiliğinden oluşmuştur.

Ülkemizde, 1855 yılında ilk belediye olarak İstanbul Belediyesi kurulduktan sonra, kentlerimizde şehremaneti olarak belediyeler kurulmaya başlanıyor. Bir dönem Selçuklu'nun kışlık başkentliğini de yapmış olan Alaiye’de ilk belediye 1872 yılında kuruluyor. Alaiye Selçuklu'nun bir liman şehri olması nedeniyle, Anadolu’daki diğer şehirlerden daha avantajlı ve stratejik bir konuma sahip oluyor. Şehrin ileri gelenleri, Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerle ve şehirlerle deniz ticareti yapıyorlar. Böylece Alaiye'nin kasaba ve köylerinde yetişen ürünler ticari olarak değerlendiriliyor.

Tarihçi yazar Oğuz Korum hocanın araştırmalarına göre, 1870’li yıllarda Alanya’nın ileri gelenlerinden Şerifalioğlu Ahmet Efendi, Alanya limanından Mısır’ın tarihi kenti İskenderiye’ye kereste ticareti yapıyor. İlkbahar mevsiminde karların erimeye başlamasıyla, Alara Çayı, Kargı Çayı ve Dim Çayı'nın taşıma gücünden yararlanarak, Toroslar'ın tomruk ve keresteleri Alanya limanına ulaştırılıyor. Gemiye yüklenen keresteler diğer ürünlerle beraber İskenderiye’ye ihraç ediliyor. Şerifalioğlu Ahmet Efendi, o yıllarda ilk defa Mısır İskenderiye’den süs bitkisi olarak muzu Alanya’ya getiriyor. Sonraki yıllarda ticari yönü keşfedilen muz, Alanya’dan sonra Gazipaşa ve Galadıran (Kaledran) mevkisinde yaygınlaşıyor; sonraki yıllarda Anamur’da da yetiştiriliyor.

Alanya’da narenciyeyle beraber muz tarımının da yaygınlaşması ile sadece Alanya ve köylerinde  ikamet edenler değil, Toroslar'ın kuzeyinde Konya’ya bağlı Hadim, Bozkır ve Taşkent ilçelerine bağlı köylerde ikamet edenler için de istihdam alanları açılıyor. Zaten Alanya ile Konya’nın ilişkileri asırlar ötesine dayanır. Konya ile Alanya’nın Selçuklulara yazlık ve kışlık başkent olmasının yanında, Osmanlı döneminde Alanya, idari teşkilatla Konya sancağına bağlı bir liva olarak, yani vilayet statüsü ile idare edilir. Ancak  1868 yılında Alanya, Konya sancağından ayrılarak kaza yapılmıştır.

Bozkır, Hadim ve Taşkent ilçelerinde ve bağlı köylerinde ikamet eden, gücü kuvveti yerinde olanlar, genellikle her aileden birer kişi, kış mevsimi geldiği zaman geçimlerini temin etmek ve ailelerine daha rahat bir yaşam sağlamak için iş imkanı olan büyük kentlere ve şehirlere çalışmaya ve ticaret yapmaya gidiyorlar. 1920’li yıllarda Alanya, narenciye ve muz üretiminin yaygınlaşması ile, kendine bağlı köyleri ve komşu ilçelerin köylerinde yaşayanlar için özellikle sonbahar ve kış mevsiminde önemli bir istihdam sağlayan kent olmuştur. Genellikle bu mevsimlerde ağaçların dikimi, budanması, gübrelenmesi, sulanması, bakımının yapılması ve bazılarının ürünlerinin toplanması ve taşınması alanlarında, önemli ölçüde işgücüne ihtiyaç duyuluyor.

Cumhuriyet döneminde, muhtemelen 1925 - 1928  yılları arasında, Taşkent’e bağlı Kongul köyünden yaklaşık 8-10 kişilik genç bir işçi grubu çalışmak için kış mevsimini Alanya’da geçiriyor. İlkbahar mevsimi gelince, sevdiklerine, annelerine babalarına ve çocuklarına duydukları özlem ve hasretle yaya olarak yola koyuluyorlar. O tarihlerde ulaşım için başka bir alternatif de yok:  Alanya-Konya arasında, bilinen kervan yolunu kullanacaklar. Alanya’nın Taşatan yolundan yola çıkan Kongullular  Hacımehmetli Köyü Köprübaşı kışlağındaki o günün oteli olan, köy odasında misafir ediliyor. O yıl aşırı kar yağışı ve kış olmuş. Bazı yıllarda yolu kaybetmemek, Hadim ve Taşkent’e ulaşmak için yolculara, o bölgeyi iyi bilen Köprübaşı’ndan kılavuz bir kişi de verilirmiş. Kılavuz onlara Eşşekkırıldığı ve Gevne Yaylaları üzerinden, yüksek rakımlı dağlardan Konya sınırına kadar eşlik edermiş. Çünkü  İlkbaharda dağlarda oluşan, aşırı sisten dolayı rotayı korumak ve yolu bulmak kolay olmuyor.

Köyün ileri gelenleri tarafından, köy odasında misafirlere bilgi veriliyor: “Bu yıl aşırı kar yağdı, yolu bulmak ve geçit vermez dağları aşmak çok zor, radyodan aldığımız hava raporu tahminine göre de nerdeyse bir hafta daha hava muhalefeti var hatta dağlarda boran olduğu söyleniyor. Acele etmeyin, sizi biz bir on gün kadar misafir edelim” diyorlar. Ancak sevdiklerine ve köylerine hasret kalan heyecanlı gençler, “geçen yıl gidebildik, biz kendimize güveniyoruz” diyorlar ve tüm ısrarlara rağmen yola çıkıyorlar. Köprübaşı, İşambeleni, Devrent, Çamırlık derken Frenk yokuşunu da çıkıyorlar. Frenk yokuşunun bitiminde Taşlı yurt diye bilinen mevkide Soğuk Muhar’da biraz  dinlenmek ve su ihtiyaçlarını karşılamak için mola veriyorlar.

Yazının diğer bölümü haftaya…