İyi ki varsın, iyi ki, yaşıyorsun ülkenin şehirlerinden bir şehir de... Bak senin üstünden, başka insanlara, başka adamlara, başka kadınlara, yeni sözler edebiliyorum... Sana yazar gibi onlara yazabiliyorum, seninle konuşur gibi, onlar ile konuşabiliyorum... Hem biliyor musun, bu savaş günlerinde, bu ölüm günlerinde çocukların, kuşların ölüm günlerinde "şehirlerin en çok ölüm günlerinde, sonra ağaçların kuşların ölüm günlerinde" bu konuşmalara bu yazmalara daha çok ihtiyacımız var...

Çünkü bazıları yaşanmaz hale getirdi şehirleri, şehirlerin kanadını kolunu kırdılar, ağaçsız kuşsuz bıraktılar... Kuş sesi olmayan, kuş sesi duyulmayan şehir şehir midir? Ay ışığı olmayan gece midir mesela?

Daha çok ihtiyacımız var "bu evet hayır" günlerinde bir birimizi anlamaya, bir birimizi dinlemeye... Bilmeye ihtiyacımız var "neden bu hale düştü?" bu ülke diye... Ve sahi neden bu hale düştük, düşürdüler bizleri? Neden "daha çok" acı çekme düştü kadınlarımızın kızlarımızın payına? Gel bu soruları gündeme taşıyalım, ama kırmayalım bir birimizi... Bizim, en çok sevgiye ihtiyacımız var, bilelim bunu...

Hani biz, aynı toprakları birlikte vatan bilenlerin çocuklarıydık, aynı bayrağın gölgesinde ölmeyi seçen aziz insanların çocukları... Hani biz de öyle olacaktık, sahi ne oldu bu ülkeye, bize ne oldu?

Neden bu kadar nefret eder olduk bir birimizden?

Bak kardeşim İbrahim! Her şeye tamam, ülkemiz adına, insanımız adına, inancımız imanımız adına, kutsallarımız adına, bütün sıkıntılara tamam... Tamam acılarımız olacaksa olsun, ne yapalım... Vatan için yaşadığın topraklar için, aşk ve sevda için direnmeli insan, dayanmalı yediği vurgunlara... Ama asla işi olmamalı zalimler ile...Savaştan ve ölümden söz edenler ile, çocukların ölümlerine seyirci kalanlara işi olmamalı...

İşi olmamalı, şehirleri yağma edenler ile, sokakları kendi sokağı sananlar ile de işi olmamalı insanın...

Dini yağma edenler ile işi olmamalı mesela... Ne çok yağmalandık be, İbrahim, ne çok savrulduk, ne çok uzak kaldık bir birimizden... Ne çok hainlik ettik evlerimize ve kadınlarımıza... Evlerimizin de, kadınlarımızın da, kızlarımızın da, çok kalbini kırdık, çok incittik onları...

Tekrar edelim, şehirlerimizi çok incittik... Ve dağları ve denizleri geceleri çok incittik işte...

İşgal altındayız İbrahim, kalplerimiz işgal altında, düşlerimiz sözlerimiz işgal altında, işgal altında aslında bütün şehirlerimiz, kimileri kabul etmese de...

Kendilerini şehrin efendisi sananlar, kendilerini siyasetin efendisi sananlar, kendilerini dinin efendisi sananlar... Sonra kendilerini yazının ve sözün efendisi sananlar, sokakların efendisi sananlar, kitapların efendisi sananlar "bunların her biri" birer işgalci gibi geldiler hayatlarımızın ortasına...

Ve bunların her biri, kendilerinden başka herkesi cahil sananlar...

Kendilerinden başka herkesi dinsiz imansız sananlar...

Kendilerinden başka herkesi vatan haini sananlar işte...

Bunlar, serveti parayı Tanrı edinenler...

İki yüzlü adamları, iki yüzlü kadınları ülkenin ve aşkın...

İki yüzlü din anlatanları, kardeşlikten söz diyor olmaları yalanlardan bir yalan...

Başkalarının yaşama hakkını bilmek, görmek istemeyenler...

Emeğe saygı duymayanlar...

Alın terine de...

Sonra kadınları köle sanan kişiler aslında, inanma kimisinin sağcı, kimisinin solcu olduğuna...

Hatta inanma, dinden filan söz ettiklerine, ya da Peygamberlerden...

Para karşılığı dalkavukluk yapanlar çoğu...Para karşılığı yazanlar konuşanlar....

Ötesini sen de, İbrahim...

Bundandır aşkı ve insanı önemsediğimiz...

Yoksul hayatlar deyip durmamız bundandır...

Ekmek kokusu deyip durmamız da...

Sen beni anlarsın kardeşim İbrahim... Bilirim sen taşlamaz sın beni, dinden çıktı sanarak... Biz bu ülkenin "yarısı yırtık çarıkla yaşayan" annelerin çocuklarıyız, daha ne olsun İbrahim?

Seni seviyorum İbrahim...

Gökyüzünü, yeryüzünü de...

Aydınlık yürekli adamları da... Aydınlık yüzlü kadınları da... Aşk duanın öteki adı yüreğimizde... 

Yolumuz, yolun aydınlık olsun İbrahim...