Aslında Aziz İslam bunu hep hatırlatır bize, kendi yapmadığınız şeyleri başkalarına söylemeyin diye…
Önce kendiniz iyi olun, sonra başkalarının iyi olmasını, iyilerden olmasın isteyin, önce kendiniz ahlaklı olun, başkalarından ahlaklı olmasını isteyin…
Gerçi çağımızda herkesin kendince bir ahlak anlayışı oluştu, oralara girersek çıkması zor olur… Bizim kastımız İslam’ın insana yüklediği ahlak…
Önce kendiniz bir açı doyurun, sonra başkalarına deyin bir açı doyurun diye… Birileri kızacak ama varsın kızsınlar, her Cuma namazı sonra insanları hayra iyiliğe çağıran cami görevlisi arkadaşların böyle bir dertleri var mı sizce?
Ahaliden istediklerini kendileri de yapıyorlar mı mesela? 
Neyse daha ötesini demeyelim, olur ya sözleri varsa onlar da söylesinler, biz de deriz daha ötesini… 
Mesela sorarız kendilerine, son iki ay içinde mahallende bir yoksulun kapısını çaldın mı diye veya yaşlı bir teyzeye ihtiyacın var mı diye sordun mu, kapısına varıp?
İnsana denir ki, kendiniz kimseye zarar vermeyin önce, sonra başkalarına deyin kimseye zarar vermeyin diye… Hakka hukuka riayet eden olun önce kendiniz, sonra başkalarının uymasını isteyin…
Aslında Aziz İslam insanın, insanlığın yararına çok güzel şeyler söyler de, ne duyan var ne duymak isteyen, ne bilmek isteyen…
Cuma günleri camiye gitmekle her şeyin tamam olduğuna inanalar olduk…
İslam adına konuşan adamların hemen hemen hepsi İslam’a kötülük yapmaktan zarar vermekten başka bir şey yapmıyorlar şimdilerde…
Çok fazla gürültü yapanlar… Öyle yüksek sesle konuşmakla bir şey anlatılmıyor, varılmıyor bir yere, varılmadı da… Samimiyetten ve ihlâstan söz eden İslam’ın kendisi…
İnsan önce samimi olmalı, söylenen sözün içinde samimiyet olmalı, aydınlık olmalı söylenen söz… İçinde merhamet taşımalı, kardeşlik taşımalı, sevgi taşımalı söz…
Bazen diyorum ki “En az 10 sene bu adamlara bir susun dense” hele televizyonlarda konuşanlara, kendilerinin her şeyi bildiğini sananlara bir sus dense, diyorum kimi zaman…
Hiç birinin anlattığı ötekine benzer değil,  sanki karşılıklı bilgi yarışması yapıyorlar, ama çok yazık ediyorlar insana… İnsan ile Aziz Allah’ın arasına aşılmaz duvarlar örüyorlar…
Çok fazla benciller… Karun gibi yaşıyorlar, ama yoksullara, işi gücü olmayanlara, evine ekmek götüremeyenlere nasihat edip akıl veriyorlar, yol gösteriyorlar…
Ama ayıp ediyorlar…
Ülke bu insanlardan çok çekti ve çekmeye devam ediyor… Sonra çok çekti siyasetçilerden insanlar, kimin ne yaptığı ne söylediği belli değil… Aslında bütün çaba gayret gürültü siyasilerin kendini önemsemesi, kendini çevresini geleceğini düşünmesi…
Allah için düşünün, içinizden seçip Ankara ya gönderdiğiniz ve şimdi buralarda olan, yani bu şehirde yaşayan, ve siyasetin sunduğu bütün imkanları kullanan emekli olmuş eski Milletvekillerinden hangisi sizin aranızda, ve ahali ile iç içe?
Hangisi bir yaraya sargı bezi olmak da veya bir acınıza ortak olmak da… 
Öyleyse demeyelim sizi kandırdılar ve kandırmaya devam ediyorlar ey insanlar diye?
Ne yazık ahkâm kesenlerden geçilmiyor ülke, din adına ahkâm kesenler, ülke adına ahkâm kesenler şehirler adına ahkâm kesenler…
Ama din kaldı elimizde ne ülke ne şehir…
Görmek istemeyenler görmesinler, ama böyle… Varsınlar saklasınlar devleti idare edenler, her yanımız yanlış yapılan işler ile dolu…
Cumhurbaşkanımız kendisi demiyor mu “Biz İstanbul’a ihanet ettik” diye, o gökdelen binaları kast ederek…
Bütün şehirler aynı değil mi? Ne estetik var, ne Mimari…
Ortak olduk günahkârların günahına, çıkarcıların çıkarına…
En çok kendimize yazık ettik…