Günlük hayatta romantik ilişkilerimizde zaman zaman partnerimiz tarafından anlaşılmadığımızı hissettiğimiz anlar olabilmektedir. Aynı olaya farklı açıdan bakan iki kişi söz konusu olduğunda ortaya kırıcı sonuçlar çıkabilmektedir. ‘’Ben öyle düşünmedim, sen böyle yaptın, nasıl istersen öyle yap.’’ tarzında cümlelerin kurulduğu veya iletişimde sessizliğin hâkim olduğu anlar yaşanabilmektedir. Her iki taraf olaya kendi açısından baktığında ve partnerini dinlemediğinde, karşılıklı olarak anlaşılmak biraz zor bir durum haline dönüşmektedir. Özellikle hiçbir açıklama yapılmadan ortamın terk edilmesi ve partner ile olan iletişimden kaçınıldığında problemler çözülmek yerine daha da büyüyebilecektir.
Peki, hep partnerimizle aynı şeyi mi düşünmemiz gerekiyor? Elbette hayır. Birey olarak geçmişten getirdiğimiz farklı yaşam örüntüleriyle birlikte aynı şeyleri düşünen, seven, sevmeyen veya eylemlerde bulunan çiftler olmamız gerçeklikten uzak bir ilişkidir. Ortak beğeniler ve ilgi alanları olmakla birlikte her iki tarafın da farklı düşündüğü durumların olması olasıdır. Çünkü her birey kendine özel ve biriciktir. Partnerimizi sadece kendi bakış açımıza göre değerlendirip, içinde bulunduğumuz duruma bir yargıda bulunmak en kolay yoldur. Bu bir kaçış yoludur. Sorumluluk almaktan, problemi çözmekten ve en önemlisi karşılıklı iletişim kurmaktan, birbirini anlamaktan kaçınılan bir yoldur. Kendimize şu soruyu sorabiliriz: en son ne zaman partnerimi kendi düşüncelerim dışında, onu kendi sahip olduğu özelliklere göre anlamaya ve kabul etmeye çalıştım? Bu başlangıç sorusu aslında birçok çözümü de beraberinde getirecektir. Partnerimizi anlayabilmek ve ilişkimizi sürdürebilmek için buna ihtiyacımız var. ‘’Bana göre göre bu durum böyle’’ deyip kestirip atmak yerine içinde bulunulan durumu bir de partnerimize sormamız gerekiyor. ‘’Sen ne düşündün ne oldu, benim açımdan olaylar bu şekilde gerçekleşti ancak olayı bir de senden dinlemek istiyorum.’’ gibi cümleler partnerimizle olan iletişimimizi kolaylaştıracaktır. Sorunların konuşulmadığı, tabiri caizse problemlerin halı altına süpürüldüğü veya raflara kaldırıldığı ilişkilerde içten bir huzursuzluk her daim olacaktır. Dışarıdan her şeyin mükemmel göründüğü ancak içeriden karıncaların yiyip bitirdiği bir ağaç gibi olacaktır bu ilişki. En ufak darbede yıkılacaktır. Günümüzde sadece romantik ilişkilerinde değil hayatımızın diğer alanlarındaki ilişkilerde de problemleri çözmek yerine onların yok olmasını istiyoruz. Uğraşmak istemiyoruz. ‘’Boşver, zaten bu durum da öncekiler gibi, ne işe yarayacak, sen hayatına bak takıl kafana göre.’’ gibi geçiştirici çözümler daha kolay geliyor. Bir romantik ilişkiye başlamak ne kadar kolaysa bitirmeyi de kolaylaştırıyoruz. Üstelik tam anlamıyla bir ilişki başlamadan bunları yapıyoruz. Ne de olsa o gitse bir başkası gelir diyoruz. Peki her seferinde biz kendimizden bazı duyguları da rafa kaldırmıyor muyuz? Sadece isimlerin değiştiği romantik ilişkilerde biz kendimizi nereye koyuyoruz? Her seferinde farklı bir role mi bürünüyoruz yoksa ben böyleyim deyip aynı davranışları mı sürdürüyoruz? Bu işin doğru bir yolu veya reçetesi yok maalesef. Çünkü her romantik ilişki biricik ve özeldir. Her ilişki kendi reçetesini kendi içinde taşır. Biz bu reçeteyi başka kişilerde veya başka yöntemlerde aradığımız sürece problemler devam edip ilişkimiz sona erecektir. Sadece kendimiz olduğumuz, karşı tarafı olduğu gibi kabul ettiğimiz, duruma sadece kendi açımızdan değil de partnerimiz açısından da baktığımızda belki sıkıntılar kendiliğinden çözülür. Ne dersiniz?