Değerli okurlar.
Bugün “İki sevgili dostum” köşe yazımın ikinci bölümüyle karşınızdayım.
Birinci bölümde sözünü ettiğim bizimki.
Yarım aklıyla, “Koca gövdeme küçücük bir kafa konmuş” diyerek, kendisiyle dalga geçiyormuş gibi yaparak, “Koca kafa” denmesinden kurtulacağını sansa da, bunda pek de başarılı olduğu söylenemez!
Sanırım, “Kim bu adam?” diye kendi kendinize düşünüp duruyorsunuzdur.
Bu adam, “Adam gibi adam.” Çok kişinin tanıdığı Abbas, yani İhsan Arslan.
Siz bakmayın ona “Yarım aklıyla” dememe!
Ben genelde her köşe yazısını okumam.
Okuduğum yazarın çıkını oldukça dolu olmalı.
Dolu derken, çağ dışı kalmış, saçma sapan, abuk sabuk, dogmalarla, masal ve hikayelerle birlikte, laf salatalarıyla halk dalkavukluğu ve hamasetle doldurulmuş çıkından kesinlikle söz etmiyorum. 
Her sanatta insanları güldürmek öyle pek kolay bir şey değildir.
Sinemada, tiyatroda ve yazarlıkta bu böyledir.
Ben Abbas’ın köşe yazılarında gülüyorum.
Bazılarında ise, eşimle birlikte katıla katıla gülüp kahkahalar atıyoruz.
Siz de günümüzün olumsuzluklarından, rezilliklerinden ve her tür sıkıntının stresinden kurtulmak istiyorsanız, bu gazetede yayınlanan Abbas’ın yazılarını okuyun.
Gelelim ikinci dostuma.
Bu dostum, Abbas gibi kesinlikle değil.
Hayatı ciddiye alan, her olumsuzluğa köşe yazılarıyla neşter vurmaya çalışan, çok deneyimli ve oldukça birikimli bir dostum.
Yaşı benim gibi oldukça geçkin olsa da, yakışıklılığına diyecek yoktur.
Onun yazılarını, karamsarlıklarımı pekiştirse de zevkle okuyorum.
Bu dostum, uzun yıllar aynı gazetede köşe paylaştığımız sayın İsmail Haboğlu.
Sayın Haboğlu’nun bir köşe yazısına, anladığım kadarıyla bir okuru, “Siz insanları sevmiyorsunuz” diye eleştiri getirmiş.
Dostum bu eleştiriye oldukça kızmış ki, bir başka köşe yazısında, o okura vermiş veriştirmiş.
Bence eline diline sağlık.
Değerli okurlar, TV kanallarındaki, gazete manşetlerindeki haberlere bakın.
Cinayetten, kavga gürültüden, soygundan, vurgundan geçilmiyor.
Bunca rezilliği yapan, ormanları yakan, onu bunu dolandıran, kadınları öldüren, hayvanlara eziyet eden, en basit bir şey için bile, “Yan baktın”, “Omuz attın”, “Neden yol vermedin” diyerek silaha sarılıp can alan bu canilerle magandalar, cadde ve sokaklarda gece yarılarına kadar, motosiklet ve otomobillerle, gürültü kirliliği değil, gürültü rezilliği çıkararak milleti canından bezdiren geri zekalı psikopatlar bizim insanlarımız değil mi?
Her türlü melanet bizde.
Nasıl olmasın ki?
Bizler uzun bir süredir, genç nesilleri dünyadaki gereksinmeleri doğrultusunda değil, öldükten sonra varsayılan ve her toplumun hatta her bireyin farklı telden çaldığı ahiretteki gereksinmelere göre hazırlamakla meşgulüz.
Bu yüzden.
Giderek yoksullaşıyor, yoksullaştıkça da, akıl almayacak rezilliklere imza atan bir toplum olduk.
Kural tanımamak kural oldu.
Yasaları ve de cezaları ciddiye alan yok.
Zira.
Yasalar caydırıcı değil.
Dinsel anlamda bunca masrafa ve çabaya rağmen, ne günahı ne de haramı, hesaba katan yok!
Sözde dindar bir toplumuz.
Hepsi hikaye.
Şarkın çağdışı düşünsel açılımlarına yelken açmış hızla yol alıyoruz.
Bunlarla mı övüneceğiz?
Sayın Haboğlu ile farklı düştüğümüz bazı basit konular olsa da, genelde cesaretine ve güçlü kalemine hayranım.
Ben okumaktan zevk alıyorum, siz de okuyun.