Hayatı ortak yaşamak adına evlilik çatısı altında buluşan çiftler, birçok hayal ve umutlarla yeni bir yaşama başlangıç yapıyor. Ortak bir yaşamda birey olarak ‘’ben’’ olmaktan ‘’biz’’ olmaya başlanıyor. Bu sürecin başlangıcında çiftler, birtakım gelenek ve görenekleri yerine getiriyor. Öncelikli olarak güvene dayalı bir ilişki, aşk başlar. Ardından birbirini tanıma ve karşındaki kişiyi olduğu gibi kabul etme süreci geliyor. Aileler tanışıyor, kız isteniyor, nişan yapılıyor, en son nikah ve düğünle eş olmaya başlıyorlar. Elbette her ailenin uyguladığı gelenekler birbirinden farklı olabiliyor.
Çiftler birbirlerini tanıdıklarında ve karşılarındaki kişiye sevgi ve saygı duyduklarında yaşamın getirdiği tüm zorluklar birer engel olmaktan çıkıyor. Birlikte mücadele etmeye başlıyorlar. Eş olmak bu anlamda bir imzadan, akrabaların onayladığı düğünün ötesine geçiyor. Mutlu anlardan çok çiftlerin en çok yıprandığı anda hayat arkadaşlığına eşlik etmek anlamına geliyor. 
Büyük bir heyecanla başlayan evlilik zaman geçtikçe bir düzen içerisinde ilerlemeye başlıyor. Heyecanlı duygular veya aşk sözcüklerinin havada uçuştuğu bir dönem zamanla daha sakin duygulara dönüşüyor. Bu süreçte çiftler yavaş yavaş ilişkilerini sorguluyor. Acaba doğru bir karar verdim mi, bu evlilikte mutlu muyum, eşim bana istediğim evliliği sağlayabiliyor mu gibi sorular aklın bir köşesinde belirmeye başlar. Tüm bu sorular kişinin kendisine ilişkin ‘’biz’’ olmaktan uzaklaşmış bencillik dolu sorulardır. Evet aşk veya evlilik bir yerde bencilliktir ve kişi kendi mutluluğunu sürdürmek ve korumak ister. Buna ben de katılıyorum. Ancak sadece ‘’ben’’ ile iç içe geçmiş tüm duygular evliliğin yapıtaşına uygun değildir. Evlilik eş olmaktır demiştim. Buna ‘’biz’’ olmayı da ekleyebilirim.
Zamanla düğün videoları izlenir, albümler tekrar tekrar gözden geçirilir ve anılar film şeridi gibi yeniden değerlendirilir. Alınan evlilik teklifi yeterli mi değil mi diye düşünülür. Çünkü o anda olayın şokundan birçok çift o anı sorgulamaz bile. Geçmiş süreçle ilgili ne kadar çok keşke varsa o kadar mutsuzluk peşinden gelir, evin ortasına oturur ve gitmez. Bu nedenle evlilik bir yerde keşkelerden ziyade iyikilere odaklanmaktır.
İyi olana odaklanmak diyorum çünkü hep kötü senaryoları düşündüğümüz veya olumsuz seçenekleri gördüğümüz bir yaşam bize asla hayal ettiğimiz o mutlu yaşamı sunmayacaktır. Mutsuz olacağını bile bile evlenmek, eş için kendini değiştirmek veya eşini değiştirmeye çalışmak zamanla evliliği ele geçiren bir zehir gibidir. İlk başta hoş hissedersin ama sonrasında ölüme götürür. Mutsuz olacağını düşünerek bir evliliğe başladığımızda bu sefer iyi olan hiçbir nokta dikkatimizi çekmez. Böylelikle tüm iyi kapıları kendimize kapatmış oluruz. Sonrasında mutsuzluk içerisinde yaşadığımız evlilik içerisinde boğulurken de kendi kendimize ‘’gördün mü bak mutsuz oldun’’ derken bulabiliriz. Kendini gerçekleştiren kehanete dönüştürürüz hayatımızı.
Evlilik bir kurumdur. Ama bir çift için atılan imzanın ötesinde çok şeyi içinde barındırır. Buna mutluluk dahil olduğu gibi mutsuzluk da dahildir. Önemli olan sizin neyi dahil ettiğinizdir.