Yazıya nerden ne şekilde başlayacağımı tam bilmiyorum doğrusu... Çünkü çok sıkıcı bir çağ çağımız... Duyduklarımız gördüklerimiz, şehrin içine gömüldüğü karanlık insanın canını sıkıyor... Tarihin en karanlık en acımasız en merhametsiz günlerini yaşamakta insanlık...
Özellikle çocuklar kadınlar yoksullar...
Söylemeye gönlüm çok razı değil, ama yöneticilerimiz de öyle sanki ülkemiz de... İnsanlarının yarısının sefalet içinde yaşadığı şehirlerde, makam sahibi güç sahibi olanlar milyon dolarlık makam arabaları ile gelip gidiyorlar makamlarına...
Sonra insanı ve halkı sevmekten söz ediyorlar...
Utanma duygusu çoktan çekilip gitti sokaklarımızdan... Ve bizler bu çağın tanıklarıyız şahitleriyiz... Kendimizi ne kadar kenara çekersek çekelim, olanlardan az veya çok sorumluyuz, suçuna günahına ortağız yani... 
Bana ne demekle işin içinden çıkılmayacağını bilmeliyiz...
Haberlerde deniyor ki “Eğer tedbir alınmazsa bir sene içinde hastalıktan, ya da açlıktan 570 milyon çocuğun öleceği söyleniyor” dünyanın değişik ülkelerinde... Ve bilgimiz dâhilinde değil ülkemizin de böyle bir felaket karşı olup olmadığı...
Bildiğimiz tek şey, insanımızın çok fazlasının durumu efendilerin söylediği gibi rahat içinde değil, sefaletin kıyısında dolaşıp duran insanların varlığını görmemek için, insanın kalbinin kör olması gerek...
Başkaları ne yazar ne konuşur ne söyler bilmem; ama demeye çalıştığım ülke insanı olarak Müslüman bir toplum olarak “Adı merhamet olan” yeni bir medeniyet inşa etmeliyiz... 
Bilmek görmek zorundayız merhametin azaldığını sokaklarda...
Şehirler merhametsiz insanların istilası altında ve merhameti hatırlamayan yöneticiler ile yönetilen şehirler...
Feryadı figan içinde şehirler, en acılı çığlıkları atıyorlar, yapmayın etmeyin bize kıymayın diye...
Ne yazık bu sesi feryadı duyacak yöneticiler yok artık... İnsanın insana merhameti azaldı, fazla acımasızların sayısı her gün daha çok artmakta...
Akşamları haberleri dinlerken “bu ülke nereye gidiyor, insan neden bu kadar kaba görgüsüz vicdansız oldu?” diye sorular aklınıza düşmüyor mu gerçekten...
Beton yığınlarının sevdasına düştüğü günden beri, merhameti güzel düşünceleri güzel davranışları azalan insan topluğu olduk... İnkâr etmenin bir faydası yok, kuşların yuva yapacağı dalları yok ederken merhametten yoksundu insan...
İçinde yüzlerce hane bulunan sitelerin yüksek duvarlarına çekilen cereyan yüklü teller önce kuşların ölümüne neden oldu...
Çoklarımız oturduğu evlerin kapısını çalarak “Abla ben açım” demesine bile tahammülü olmayan insanlar olduk...
Uzun etmenin bir manası yok, içinde merhamet olan yeni bir medeniyet inşaat etmeye ihtiyacımız var...