Bakma sen çay koy dediğime, çay kahve bahane konuşmak istiyorum seninle, dertleşmek istiyorum ülkemiz üstüne içinde yaşadığımız şehir üstüne...

Belki siyaset siyasi  partiler üstüne,ve ne çok bencil oldukları üstüne,çıkarlarını vatan sevgisi halk sevgisi diyerek perdelemeleri üstüne...

Hatta din üstüne konuşuruz istersen Tanrı adına yalan söyleyenleri konuşuruz sonra camileri, camilerin işlevi hakkında konuşuruz... Konuşuruz diyorum çoklarının hoşlanmayacağı sözler bunlar, çünkü biz her alanda yalanla beslenen bir ülkenin insanları olduk...

Kendini önemli kılmaya çalışan herkesin yalan söyleyerek bir yerlere tutunmaya çalıştığı vakitler... Her alanda sözde önderler liderler din anlatıcıları hatta gazeteciler yazarlar ülke insanın sürü sanıyorlar gerçekten...

Seçim günü kendine oy veren kişileri bir başka partiye pazarlamaktan söz edenler var utanmadan... Aklımın almadığı o seçmenlerin  “o liderlere” tamam biz sana oy verdik de, neden bizi başkalarına pazarlıyorsun biz senin sahip olduğun malın mıyız diye sormamaları...

Yalan üstüne inşa edilen bir sistem, partiler de öyle, hatta yeni anlatılan din de...

Durmadan demokrasi deyip durdukları şey de öyle, yok öyle bir şet... Mesela yüzde elli birin dediğinin olduğu yerde, yüzde kırk dokuz ne olacak, onlar kime anlatacak derdini?

Güçlünün zayıfı ezdiği bir düzen...

Zayıfların ciddiye alınmadığı, onların aklı ermez dendiği...

Ne yazık ki en çok onlar kullanılıyor efendiler tarafından, seçim zamanları herkes onlara konuşur gibi konuşmalar yapıyorlar...

Mesela camilerde bile en çok onlara dönüktür yapılan vaazlar okunan hutbeler, onlara haram yemeyin denirde, ülkeyi soyanları şehirleri soyanlara söylenmez hiçbir şey...

Araya not olarak bırakayım, sıradan bir insanın emekli maaşı ile emekli bir melet vekili maaşı arasında n kadar çok fark oluşu ve o efendilerin devletin bütün nimetlerini kullanıyor olmalarının izahını kim yapar?

Daha ötelere gitmek istemiyorum; gidilebilinir aslında, en azından bir asırdır güçlüler bizim efendiliğimizi kabul edeceksiniz diyorlar durmadan zayıflara...

Yani halka yani onlara göre altta olanlara...

Yani bu dayatma yeni değil...

Bu gün değil...

Dün değil...

Gidin çok gerilere gidin...

Bir asır hatta iki asır...

Güç sahipleri kendilerini kutsamaya zayıfları ezmeye, yok saymaya "siz ancak bizlerin hizmetçilerinizi" demeye, sizin aklınız ermez her şeyin doğrusunu biz biliriz demeleri çok yeni değil...

Solcusu sağcısı aynı, aynı halkçısı şeraitçisi ulusalcısı Kemalist’ti...

Ya sen koy çayı, ya ben... Yüreğin hazırsa konuşalım bunları, kimseye kul köle olmayı kabul etmeden...

Bizi yürüttükleri yolun sonu yine karanlık, yine çıkmaz sokak içinde insan sevgisi olanlar için...