Saygıdeğer okurlar.
Bu köşe yazısı tefrikaya döndü.
Umarım sıkılmamışsınızdır!
Ne ise, biz salı günü bıraktığımız yerden devam edelim.
Naci ile sinemadan çıktıktan sonra.
Dosdoğru evlerimize gittik.
Benim yolum epeyce uzundu.
Şişli’den tam Edirnekapı’ya iki otobüs değiştirerek gittim.
Okulu bitirene kadar iki yıl da.
Her gün Edirnekapı-Aksaray, oradan Aksaray-Levent yolculuğu yapıp durdum.
Sinemadan çıktığım andan itibaren, ertesi gün okulun önündeki durağa gelene kadar hep yarın olacakları düşünüp durdum.
Bunların benim yaptığımı, yanıma bırakmayacaklarını bildiğimden, ne yapabileceklerini düşünüp duruyordum.
Korkmuyordum desem yalan söylemiş olurum.
Otobüs okulun önündeki durağa geldiğinde, bir de ne göreyim, bizim ağalar atölye kıyafetleriyle durakta beni bekliyorlar.
Ben doğal olarak bir sonraki durakta inerek,
Onların derse girmelerini bekledim.
Okulun önüne yaklaşınca mezarlığın duvarını siper edip kapıda bekleyip beklemediklerine bakıp, kimsenin olmadığını görünce,  atölyenin önüne geldim.
Atölyenin her tarafı pencere olduğu için, içerisi rahatlıkla görülebiliyordu.
Sınıf olduğu gibi sıraya girmiş yoklama yapılıyordu.
Arkadaşların yüzü bana,
Hocamız Ziya Bey’in arkası dönüktü.
Sırası gelmişken size Ziya Bey’den bahsetmeliyim.
Ziya Bey bizlerle arkadaş gibiydi.
Bizim haytalıklarımıza oldukça ağır yaramazlıklarımıza bile eğer zekice yapılmış şeylerse kızmak yerine çoğu zaman ortak bile olurdu.
İşte bu yüzden Ziya Bey’in hoşgörüsüne sığınarak, muzırlığıma devam etmeye karar verip, kararlı bir biçimde kapıyı çalarak içeri girdim.
Ziya Bey bana dönüp gülerek.
“Sami Bey hoş geldiniz, sabah şerifleriniz hayırlı olsun. Feneri nerede söndürdünüz?” dedikten sonra, eliyle karşı tarafı gösterip geç yerine dediğinde.
Hiç istifimi bozmadan.
-“Hocam geçemem.” 
-“Nedenmiş o?”
-“Arkadaşlara güvenmiyorum, beni sakatlayacaklar.”
-“Kim bilir gene ne halt karıştırdın?  Tamam. Sen orada bekle.” 
Dedikten sonra, yoklamayı tamamlayıp, beni de önüne katarak koskoca atölyenin köşesindeki küçücük özel odasına girdik.
-“Anlat bakalım.”
Ben olayları olduğu gibi anlatarak, bana muhakkak bir şeyler yapıp canımı yakacaklarını söylediğimde.
-“Hadi sen git bir yere saklan.” 
Biraz sonra da sınıfın mümessilini çağırıp, dün okula gelmeyenlerin isimlerini vererek tek tek onları odasına getirmesini söyledi.
Bense, çaktırmadan arkadaşlarla birlikte hocanın da beni göremeyeceği, ama içeride olup bitenleri kıyısından köşesinden de olsa görebileceğim bir yere, soteye yatıp beklemeye başladım.
Bizim mümessil Yalçın 8-9 kişiyi sıraya dizip tek tek içeri sokmaya başladı.
Hoca içeriye girene, “Oğlum dün öğleden sonra okula neden gelmedin?” diyor.
İçeri her giren de. Genellikle. 
-“Hocam annem, babam, dedem hasta” derken, kimi de saçma sapan başka mazeretler uydurup duruyordu.
Kaçakların ifadesi bitince, hoca mümessile, beni getirmesini söyledi.
Odaya girdiğimde, bizim tayfa bir köşeye büzülmüş bana bakarak kaşla, gözle, elle, ayakla tehditler savurmakla meşgullerdi.
Hoca bana dönüp.
-“Sami oğlum, sen harbi delikanlısın. Söyle bakalım dün okula neden gelmedin?”
-“Hocam çok güzel bir film varmış, ona gittik.”
-“Gittik derken?”
-“Epeyce kalabalıktık.”
-“Yani okuldan kırdın mı?”
-“Evet hocam.”
-“Oğlum ayıp değil mi okuldan hiç kırılır mı?”
-“Hocam özür dilerim.”
-“Peki sinemaya birlikte gittiklerin bizim okuldan mı dışardan mı?”
-“Hocam arkadaşlarla gittik.”
-“Hangi arkadaşlarla?”
-“Bu arkadaşlarla.”
-“Filmin güzel olduğunu nereden biliyordun?”
-“Rıfat arkadaşımız çok övdü.”
-“O da geldi mi?”
-“Geldi. Hocam bunlar beni dünden beri tehdit ediyorlar.”
-“Ne yaptın da seni tehdit ediyorlar anlat bakalım.”
Ben tekrar tüm olayları baştan sona anlattığım zaman, bizimkiler hocanın yanında bana dönüp, havayı yumruklamaya ve tekmeler savurmaya başlayınca hoca, sesini yükselterek “Duruuun” diye bağırdı.
Herkes sus pus oldu.
Hoca.
“Bakın çocuklar. Sizin kırdığınız cevizler kırkı geçti. Ama ben sürekli size hoşgörüyle yaklaşıp öğüt vermekle yetinip hiç ceza vermeye tevessül etmedim. Ama bugün, size yemin ediyorum. Sami’nin kılına dokunursanız hepinizi disipline verir, en ağır cezayı verdiririm. Eğer efendi, efendi derse dönüp bu olanları unutup Sami’ye bir şey yapmazsanız, ben de bu olanları unuturum” diyerek bizi dışarı çıkarttı.
Sonra ne mi oldu?
Hepsi de dişlerini sıkarak uzaktan gölge boksu yaparak kendilerini tatmin etmekle yetindiler.