Yazılı açıklama yapan Zuhal Sirkeli, “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda belirtilen, “değiştirilmesi talep dahi edilemeyen” ilkeler, milli birlik ve bütünlüğümüzün güvencesi. Türkiye Cumhuriyeti üniter, sosyal, hukukun üstünlüğüne dayalı, laik ve demokratik bir ulus devlet. Kurucusu, Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk. Büyük Atatürk’ün bedenen aramızdan ayrılışından sonra siyaset eliyle, cumhuriyetin temel nitelikleri, birer birer yok ediliyor. Açıkça söylüyoruz ki bu bir emperyal oyun. Unutulmamalıdır ki Türkiye Cumhuriyeti, emperyalizmin tarihteki ilk yenilgisinin sonucu. Yok edilmek istenen, ilkelerin başında laiklik geliyor. Çünkü, laiklik çağdaşlaşmanın temeli. Akılcı ve bilimsel düşüncenin, demokrasinin olmazsa olmazı. Bir inancın bir diğerine tahakküm kuramadığı, eşitlikçi ve özgürlükçü toplum, ancak ve ancak laiklik ile mümkün. Çok partili siyasi yaşamla başlayan laiklik karşıtlığı Atatürk ve cumhuriyet düşmanlığı, geleceğimizi ve ulusal bütünlüğümüzü tehdit ediyor. Laikliğin örselenmesiyle devlet sistemini ele geçiren, din istismarcısı ve emperyal işbirlikçisi, cemaatlerin ve tarikatların nelere mal olduğunun en iyi kanıtı 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi. Laiklik yoksa, demokrasi de, hukukun üstünlüğü de, eşitlik ve özgürlük de yoktur. Laiklik yoksa kadın yoktur, insan yoktur, birey ve yurttaş yoktur. Laiklik yoksa çağdaş ve evrensel değerler yoktur. “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sözü esasen laikliğin tanımı” dedi. 

“ASIL MESELE ULUS DEVLETİN TASFİYE EDİLMESİ”

Bugün siyasal dinci bir sistem inşa edildiğine dikkat çeken Sirkeli, “Milletimizin samimi ve temiz inançları sömürülerek siyaset yapılıyor. Kutsallarımız, dini inançlarımız hiçbir siyasi partinin tekelinde değil. Din adına siyasetçilerin konuşması kabul edilemez. Ayasofya’nın ibadete açılması, asıl mesele değil. Asıl mesele Atatürk’ün kurduğu ulus devlet modelinin tasfiye edilmesi. Asıl mesele, hukukun siyasete alet edilmesi. Asıl mesele, ekonomik kriz. Asıl mesele, işsizliktir. Asıl mesele, Ayasofya üzerinden
Atatürk ve cumhuriyet düşmanlığı yapılması. Bu durum rahatsız edicidir, kaygı vericidir, düşündürücüdür.
Atatürk’ün Ayasofya’yı müze yapması, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin dünyaya verdiği bir barış mesajı. İkinci Dünya Savaşı rüzgarları bu dönemde esmeye başladı. Avrupa’da faşist ve baskıcı yöneticiler, bu dönemde iktidarları ele geçirdi. İnsan hakları ve hukuk, 1930’lar Avrupa’sında ayaklar altındadır. Büyük Atatürk’ün 24 Kasım 1934’de Ayasofya’nın müze yapılmasına yönelik kararı ve imzası, böyle bir dönemde insanlığa ders niteliğinde. ADD, Atatürk’ün ve başkanlık yaptığı Bakanlar Kurulu’nun, bu kararının arkasında. ADD bu kararla “tarihe ihanet edildiği” söylemini de şiddetle red ve söyleyenlere iade ediyor. Doğru olan Atatürk’ün kararı. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu fakat, Atatürk’ün adına bile tahammül edemediği bilinen Diyanet İşleri Başkanı’nın, “Ayasofya’nın ibate açılması yetmez. Bir medresenin de açılması zorunlu” sözleri her şeyi açıklıyor. Kendisini Suudi Arabistan’da, Yemen’de, Afganistan’da, Pakistan’da, Malezya’da ya da İran’da yaşıyor sanıyor. Bu beyan, Tevhid-i Tedrisat ve Anayasal ilkelere aykırı. Hukuk müşavirliğimiz, Diyanet İşleri Başkanı hakkında, bu nedenlerle, suç duyurusunda bulundu. Lozan’da masada çarpıştığımız emperyal devletler, tekli hukuk sistemine karşı çıkarak, Osmanlı’nın çoklu hukuk sistemini talep ettiler. Aynı çoklu hukuk sistemini, çoklu baroyu kimlerin neden istediği sorgulanmalı” diye konuştu.  

“MUHALEFETİ DE UYARIYORUZ”

Eğitim ve öğretim birliği ile tekli hukuk sistemi Atatürk cumhuriyetinin taşıyıcı kolonları olduğunu vurgulayan Sirkeli, “Çoklu Baro Yasası ile Osmanlı Devleti’ndeki çoklu hukuk sistemine geçişin amaçlandığı aşikâr. ADD bu konuda da üzerine düşeni yaptı ve yapacak. 24 Temmuz 2020, Lozan Barış Antlaşması’nın 97’nci yıl dönümü. Lozan, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk Milleti’nin sigortası. Böylesine anlamlı bir günde Ayasofya’nın ibadete açılması, “86 yıllık esarete son verildi”, “Taş adam eriyor, tükeniyor” çığlıkları atanların, Atatürk ve cumhuriyet düşmanlarının, güç ve gövde gösterisine dönüştürülmemeli. Bu tür eylem ve söylemlerle toplumsal barış ve huzur bozulmamalı. Yöneticilere sorumluluklarını tekrar tekrar hatırlatmak, demokratik bir hak ve yurttaşlık ödevimiz. Uyarılarımız sadece siyasi iktidara yönelik değil. Muhalefeti de uyarıyoruz. Atatürk ve cumhuriyet düşmanlarına karşı kayıtsız ve tepkisiz kalmanız, yeterince mücadele etmemeniz, hayal kırıklığı yaratıyor. Muhalefet iktidarın kendi kendisini bitirmesini dileyerek ve bekleyerek, alternatif olamaz. Atatürk’e ve cumhuriyete çok daha yüksek sesle sahip çıkınız. Parlamenter ve demokratik sisteme dönüş için acilen bir manifesto ve takvim yayımlayınız. Mecliste, cumhuriyeti dönüştürme yasalarına, karşı çıkmakla birlikte orada kalarak, sürece katkı sunmuş oluyorsunuz. Tekrarlıyoruz, sine-i milleti ciddiyetle düşününüz. Sesimize ses veriniz. Bu ses, hiç ayrımsız, yüce Türk milletinin gür sesidir. Atatürk’ün Türk milleti için tayin ettiği rotadan sapmak, yok oluş sürecine göz yummaktır. 15 Temmuz’un, FETÖ’nün, PKK’nın, bölücü ve gerici tüm yapıların hedefi Türkiye Cumhuriyeti ve Türk milleti” ifadelerini kullandı.