"Anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al" sözü boşuna söylenmemiştir. Örneğin, Starbucks’ta kendi servisini kendin yapıp, cay ocağında 3 lira olan kahveye 15 lira ödeyerek aldığın kahveni yudumlamakla meşgulken o anda karşındaki masaya güzel bir kız gelip oturduğunu düşün. O da buzlu kahvesini pipet yardımıyla içmeye çalışırken bir ara göz göze geldiniz. Bakışmalar falan derken, libidon yükselmeye başladı. “Bu kızla evlenebilirim" dedin. Gençlere tavsiyemdir, "evlenirim" demeden önce bir düşünün. Kızın anasını görmeden karar vermeyin. Kızın anası belki bir yaştan sonra sürekli yiyip içerek şişmanlayıp duba gibi olmuşsa, kalçaları değirmen taşı gibi döndükçe kalçanın her sallanışında insan Sakarya depremi korkusunu yeniden yaşıyorsa, genç arkadaş belki evleneceğin kız belli bir yaştan sonra sana aynı görüntüyü sergileyip aynı korkuları yaşatacaktır.

Evleneceğin kız ne kadar zayıf ne kadar çıtı pıtı olursa olsun, vücut ölçüleriyle mankenleri kıskandıracak bir bedene sahipte olsa sonuç olarak, ana kiloluysa kızın akıbeti belli. Çünkü "Gen" diye bir bilim var. Anadan kıza geçen genler inkara gelmez.
       
Nikah memuru önünde atılan imzalardan sonra salak oğlanı kendi özel mülkü gibi gören kız rahatlamıştır. Nişanlılık döneminde hayal ettiği gelinliğe girmek için 3-5 kilo veren kız, verdiği kiloları hızla geri almaya başlar. Bunun neticesinde göbek çevresinde hızla yağlanma kollardan löp löp etler sarkmaya başlar. Bahane hazır. “Su içsem yarıyor, bu evlilik bana yaradı.”
Oysa eskiden görücü usulü evliliklerin yaygın olduğu dönemlerde kayınvalide yakından incelesin diye gelin hamamı sefaları düzenlenirmiş. Kayınvalide başta olmak üzere görümce, elti dahil gelinin ve damadın birinci derece akrabaları toplanıp bir faytona binerek evde yapılan dolmaları, börekleri yanlarına alıp hamama gidilirdi. Önce yemekler yenir, bu ara servis sırasında oğlu evlenme çağında olan oğlan anaları kızların yaptığı servisi gözlemlerdi. Daha sonra gelin yıkama ve keseleme işi başlardı. Bu ara genç kızların vücut hatlarını, hamamdaki davranışlarını inceleyen bekar anaları oğulları için kızların arasından en iyilerini seçmeye çalışırdı. Şarkılar ve oyunlar eşliğinde saatler süren gelin yıkama işi sona erince herkes yorgun ve mutlu bir şekilde evine dönerdi.
       

Akşam kadın kocasına anlatırdı hamamda yaşananları. Oğlu için beğendiği bir kız varsa oğlanla konuşulup kız ailesinden istenirdi. O dönemler görücü usulünün yaygın olduğu dönemlerdi.
 
Günümüzün evlenecek kızları daha şanslı gibi geliyor bana. En azından "defolu" taraflarını saklama imkanı var. Hamamda çırılçıplak gelin adayı neresini saklasın ki?