İnsan belli bir sosyal çevrede yaşar ve bu nedenle insan ilişkileri kaçınılmazdır. Zaman zaman kendisi ve sevdikleri için sorumluluk alması gerekir. Toplumda belli zamanlarda birileri fedakarlık yapmalılar ki diğerleri rahat edebilmelidir. Birileri kürek çekmedikçe geminin ilerleme şansı yoktur. Nasıl ki bir trende hepsi aynı anda vagon ya da lokomotif olamıyorsa herkesin aynı anda kürek çekmesi ile hiç kimsenin aynı anda kürek çekmemesinin faydasının olmadığı aşikardır. O yüzden ne zaman vagonda ne zaman lokomotifte olunması gerektiği ivedi olarak çözüm bekleyen toplumsal bir sorundur.
Azınlık bir kesimin çektiği cefa çoğunluğun sefasının teminatıdır. Aksi halde hiçbir kimse mutlu, huzurlu olamayacaktır. İşte bu düşünce sorumluluk sahibi olmanın başlangıç noktasıdır. Başka bir ifade ile toplum için yaşamak, toplum için katlanmak, toplum için çilekeş olmak. Söylemde kolay gibi görünen fakat eylemde göründüğü gibi basit olmayan bu sorumluluğun başka bir ifadesi de sırtında yumurta küfesi taşımaktır. 
Yumurta küfesini taşımayanlar, yükün altına girmediği için o yükü taşıyanları asla, hiçbir zaman gerçekten anlama, algılama fırsatı bulamayacaklardır. Bir örnekle olayı açıklayalım. Sosyal sorumluluk bilinciyle her 3-4 ayda bir düzenli kan bağışı yapan biri ile mecburiyet anında kan bağışı yapan birinin radyodan gelen bir acil kan ihtiyacı anonsuna aynı duyarlılıkta yaklaşması mümkün müdür? Elbette değildir, çünkü düzenli bağış yapan kişi kanın bir an değil her an, sürekli ihtiyaç olduğunu bildiği için olayı daha çok benimseyecektir. Hatta o anda kendisi kan veremiyorsa bile yakınlarını arayarak, çözüm üretmeye çalışacaktır. Peki ya diğeri, mecburen kan veren ne yapacaktır? Radyo frekansını değiştirmekten başka yapacağı bir şey yoktur. 
 Halbuki insanların bakış açısı “ben” yerine “biz” olsa bu gibi sorunlar toptan çözülecektir. Son yılların yükselen trendi “sen ol, sen gibi yaşa, hayatta ki en önemli değer sensin” gibi düşüncenin bireylere enjekte edilmesiyle zamanla megaloman yapıya dönüşen bir toplum ortaya çıkmaktadır. 
Biz olmayı ifade eden en güzel kavramlardan biri de sinerjidir. Sinerji ise çok basit bir ifade ile 2 + 2 = 5 demektir. Sinerji güç birliğinin getirdiği bir kazanımdan dolayı 4 yerine 5 yapmaktadır. Fakat günümüz gerçeğine baktığımızda megalomani kişilik yapısıyla ortaya çıkan sonuç ise 2 + 2 = 1 olmaktadır. 
Unutulmamalıdır ki yeni nesillere aktarılabilecek en önemli özelliklerden biri de sorumlu birey olma mirasıdır. Aksi halde her geçen gün nesli tükendiği gibi düşüncesi bile tükenen sorumluluk, gün gelecek üç beş heceden oluşan bir kelimeden ibaret kalacaktır. Peki ya sonrası; herkesin karşıdan beklediği, nasıl olsa birileri yapar diye düşünüldüğü fakat hiç kimsenin hiç bir şey yapmadığı bir ortam. Tam da düşmanların istediği gibi kalenin içten fethedildiği, topla tüfekle bile teslim almaya gerek kalmayan bir toplum ortaya çıkmaktadır. 
Sorumsuzluğun sorumluluğun en büyük kamburu olduğu unutulmamalı, yeni nesillerin bu duygular içinde yetiştirilmesinin sağlanması için gerek ebeveynler gerekse yetkililer tarafından gereği yapılmalıdır. Yoksa yol kenarında can havliyle can çekişen bir insana yardım eli uzatmaktan ırak, yerlere attığı çöple hem çevreyi hem insanlığı kirlettiğinin farkında olmayan, boşa yanan sokak lambalarının milli servet kaybı olduğunu düşünemeyen bir nesil türemeye ve üremeye devam edecektir. Hamuru, sorumlu kişilik ile yoğrulmuş bir toplum dileğiyle…