Bu ülkenin bir bireyi elinde kalem olan biri olarak, yazmak zorundaydım... Yazmazsam kendimi büyük bir suçlu hissedeceğim konulardan Emine konusu... Aslında bütün engelli kızlarımızı engelli Eminelerin Ayşelerin Eliflerin konusu...
Dünde yazdım Emine’nin hikâyesinin peşinde koşarken yapılan birçok yasanın insana özellikle engelli kardeşlerimize uygun olmadığını gördüm... Mesela engelli evini araştırmak için gelen kişilerin evde buluna üç beş yüz liralık televizyonu zenginlik anlamında yorumlayan kişiler...
Ve yine dün ifade ettiğim gibi bu tür insanlara muhatap olanların insanı engelli insanların nasıl bir ruh haleti içinde olduklarını birebir gördüm... Ve yine tekrar edersem siyasi partilerde yetkili yetkisiz ne kadar insan varsa insana yukardan baktıkların aslında yanlarında insanın değeri olmadığına şahitlik ettim...
Kendisine zar zor ulaşılan “bir dönem bakanlık ta yapmış bir bayan milletvekili” hala geri dönecek ve engelli kardeşimizi dinleyecek, ama ses var ne seda...
En lanet söz gibi algılar oldum, ben size dönerim ya da ararım sözünü... Çünkü dönmüyorlar ve akıllarına bile gelmiyor bunun insana en kötü saygısızlık olduğu...
Hele telefonda insanı azarlar gibi konuşanlar, merhamet duygusundan vicdan denen şeyden haberdar olmayanlar  
Kendilerini büyük cemaatler dernekler vakıflar da söz sahibi sanan ve ahali gözünde Müslüman kimliği taşıyanların hayatlarını yalan riya kibir gösteriş üstüne inşa ettiklerini gördüm engelli kızımızın hikâyesini anlamaya çalışırken, ya da o hikâyenin peşinde iken...
Mesela yeşil kartlı ağabeye neden kardeşine bakmadığı bile gündeme geliyor, sosyal kuruluşlardan gelen kişiler tarafından...
Sanki yasalara göre ağabeyler engelli kız kardeşlerine bakmak zorundaymış gibi... Yok, işte Emine ve Emine gibiler ortada kalmışlar gibi... Eve giren annenin Bağkur maaşı, onu da zar zor yetiriyorlar mutfağa ve anne hasta...
Emine soruyor “Ben nereye gideyim gerekli ihtiyaçlarımı nasıl temin edeyim” diye? Sormak ta haksız mı? Haksız mı ben gerekli ihtiyaçlarımı nasıl temin edeyim derken...
Hani 18 yaşından sonra birey özgür ve tek başına yaşama hakkı vardı, hani baba kızına karışamazdı eğer evden başını alıp giderse, Emine’nin sorularından bunlar...
Oysa Emine bedensel bir sürü rahatsızlığı yanında gözlerinden tamamıyla engelli, koluna girilmezse yolda yürüyemeyecek halde...
Emine nasıl yürüsün kim söyleyecek, ya da kime soralım... Çünkü sorunun muhatabı olması gerekenler duymuyorlar, duymak istemiyorlar... Mesela Kentin Valisine derdini anlatabilir mi Emine sizce...
Hayır anlatamaz... Çünkü onlar varsıl kişileri ağırlamaktalar, Kentin Belediye başkanı aynı, hatta kentin müftüsü... 
Bunları yeniden öğrendim Emine ve Emine gibi olanların hikâyesinin peşinden giderken...
Tanrı öldü, yaşasın yeni Tanrılar denilecek zaman...