Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Doç. Dr. Ahmet Demirak, dünya üzerinde son dönemde yaşanan afet görüntülerinin bir film senaryosu değil, somut gerçekler olduğu belirterek, "Yatırımları, geleneksel fosil yakıtlardan net sıfır karbon ekonomisine yöneltmeliyiz. Nükleer güç santrallerinin yapımının içinde olduğu temiz enerji yatırımları tüm dünya için bir tercih değil zorunluluk" dedi.


Birleşmiş Milletler (BM) bünyesindeki Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), 66 ülkeden 234 bilim insanının hazırladığı raporla dünyaya ’artık hareket zamanı’ çağrısı yaptı. Bilim insanlarının 5 yıllık bir çalışmayla hazırladığı ’İklim Değişikliği 2021: Fizik Biliminin Temeli’ başlıklı rapor, sera gazı emisyonlarında ani, hızlı ve büyük ölçekli azalmalar olmadıkça, küresel ısınmanın 1,5 hatta 2 derece ile sınırlamanın mümkün olmadığını ortaya koyuyor.


Türkiye’de iklim değişikliği ve çevre konularında yaptığı çalışmalarla dikkat çeken Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Doç. Dr. Ahmet Demirak, raporun iklim değişikliği mücadelesinde hem zamanın azaldığını tüm dünyaya ilan etmiş olması hem de hala umudun olduğunu göstermesi açısından büyük bir önem taşıdığını söyledi. Raporun geçmiş, şimdi ve gelecekteki iklim değişikliğinin verilerini ortaya koyarak çok net bir tablo çizdiğini kaydeden Demirak, "Maalesef hem Türkiye hem de tüm dünya için bir kriz durumu bu. Birçok bilim insanı, IPCC senaryolarında ortaya koyulan 1,5 derecelik artışın, Türkiye’ye yansımasının daha fazla olacağı konusunda hemfikir. Bu büyük sorunu dayanışma ve cesaretle çözebilmeliyiz. Artık hareket geçme konusundaki alarm zilleri daha güçlü çalıyor" ifadelerini kullandı.


“Doğal afetler, doğal denge ve insanlık için büyük bir tehdittir” diyen Demirak, son birkaç ayda Türkiye’de iklim değişikliğinin neden olduğu müsilaj, orman yangınları, sel gibi felaketlerin üst üste yaşandığına dikkat çekti.



“Türkiye’nin yaşadığı felaketlerin kaynağı”


İklim değişikliğinin dünyanın birçok noktasında olduğu gibi Türkiye’de de sayısız soruna neden olacağını işaret eden Demirak, “Yağışı azaltacak ve kuraklık artacaktır. Yağışların azalmadığı yerlerde bile daha yüksek sıcaklıklar buharlaşma miktarını artıracak ve topraklardaki ortalama nem seviyelerini düşürecektir. Gıda güvenliğinden biyolojik çeşitliliğe kadar birçok farklı ekolojik süreci etkileyen dünyanın yüzey sıcaklığı artışı, başka doğal afetleri de körükleyecektir. Gerekli önlemler alınmadığı takdirde kuraklık ülkemizin önemli iklim sorunlarından biri olacak. 2021 yılında ülkemizin birçok bölgesinde görülen aşırı yağışların ana nedeni de küresel ısınmadır. Büyük bir tehlike oluşturan fazla yağışlar, sellerin yanında, tarım alanlarından gelen sucul ortama akışı artırarak kirleticileri akarsulara ve göllere akıtıyor. Bu da Marmara denizimizi etkileyen musilaj gibi deniz salyalarını tetikleyen azot ve fosfor yüklemesine katkıda bulunuyor" diye konuştu.


İklim değişikliğinin neden olduğu ısınma ve kurumanın, orman yangını sıklığı, boyutu, yoğunluğu ve şiddetindeki artışla ilişkili olduğuna dair de güçlü kanıtlar olduğunu dile getiren Demirak, "Daha uzun yangın mevsimlerinin yanı sıra daha büyük yangınlara da sebebiyet veriyor. Amerika da yapılan bir çalışmaya göre, 1979’dan bu yana orman yangını mevsimi dünya genelinde 78 gün uzamış durumda. Üstelik bu yangınlar hava kalitesinden, su kalitesine kadara çok geniş spektrumlarda etki göstererek tüm ekosistemi bozuyor. Bu yüzden yangın sonrasındaki rehabilitasyon çalışmalarında, sadece yangın yerinin değil, yangının etkilediği tüm bölgenin ekosisteminin dikkate alınması gerekiyor. Muğla ve Antalya’daki yangın felaketi sonrası bölgedeki su kaynaklarımızı korumak için mutlaka çalışmaların yapılması gerekiyor. Türkiye’de toplumun tüm katmanlarını iklim değişikliği ile mücadele sürecine dahil etmeliyiz. 31 Mart’ta çalışmalara başlayan TBMM Küresel İklim Değişikliği Araştırma Komisyonu’nun toplantılarına sivil toplum temsilcilerinin katılımının iklim değişimi ile mücadelede yeni bir süreci başlattığını düşünüyorum. Hükümetin İklim ve Göç Bakanlığı kuracağına dair gelen son bilgileri de memnuniyetle karşılıyorum" dedi.



“Nükleersiz olmaz”


“Meydana gelen afetlerin görüntülerinin bir film senaryosu değil, dünyanın somut gerçekleri olduğu unutulmamalı” diyen Demirak, politika yapıcıların sera gazı emisyonlarını ve iklim değişikliğinin etkilerini azaltacak pratik çözümler benimsemesi gerektiğini altını çizdi. Demirak, şöyle devam etti:


"Yatırımları, geleneksel fosil yakıtlardan net sıfır karbon ekonomisine yöneltmeliyiz. İklim değişikliğiyle mücadele etmek için tüm düşük karbonlu kaynaklardan yararlanmalıyız. Yenilenebilir enerji ve nükleer enerjinin de aralarında bulunduğu temiz enerji kaynaklarına yönelmek, dünyanın geleceği için en önemli adımlardan biridir. Nükleer güç santrallerinin yapımının içinde olduğu temiz enerji yatırımları tüm dünya için bir tercih değil zorunluluk. BM raporu bunu daha da açık bir şekilde ortaya koydu; ‘Nükleer enerji hariç tutulursa, uluslararası iklim hedeflerine ulaşılamayacak.’ Ancak nükleerin iklim krizindeki anahtar rolü konusundaki kafa karışıklığının bir an önce giderilmesi gerekiyor. Bu konuda gerçekten doğanın ve çevrenin korunması konusunda çalışan herkese büyük görev düşüyor. Nükleer olmadan net-sıfır bir gelecek olamayacak."



Nükleerden vazgeçenlerde durum ne


"Nükleerden vazgeçtiğini söyleyen ülkelerdeki yüksek sera gazı emisyonları gerçeği ortaya koyuyor. Avrupa’da şimdi ’net sıfır’ hedefine nasıl ulaşılacağı tartışılıyor” diyen Demirak, Fukushima kazasından sonra bazı ülkelerin nükleer santrallerini kapatma kararının iyi sonuçlar vermediğini şu sözlerle anlattı:


"Biliyorsunuz Almanya’nın 2022’ye kadar aşamalı olarak nükleer santrallerini kapatma kararı, şu anda sera gazı emisyonlarında artışa, artan elektrik fiyatlarına ve elektrik kesintisi tehdidine yol açtı. Ülke 2045 yılına kadar karbon emisyonlarını sıfırlamayı hedefliyor. Ancak bu hedefe ulaşması zor gözüküyor. Çünkü elektrik üretiminin yüzde 40’ını oluşturan linyit ve taş kömürü gibi fosil yakıtlara daha fazla bağımlılığa başvurmadan bunu yapması gerekiyor. Almanya, mevcut enerji politikaları sayesinde güneş ve rüzgar santrali kurulumunda zaten bir dünya lideri. Yeni yenilenebilir yatırımlarda hem maliyet hem de bazı bölgelerdeki çevrecilerin direnişleri karşı karşıya. Temmuz ayında yaşanan sel felaketi halkı çevre ve iklim konusunda daha duyarlı hale getirdi. Nükleer enerjinin aşamalı olarak kaldırılacağını söylemek kolaydı. Tüm çözümlerin uygulanması ise çok zaman alacak. Almanya’nın enerjiye halen çok ihtiyacı var ve bu enerjiyi Fransa ve Çek Cumhuriyeti’nden ithal edilen nükleer enerji ile karşılama ihtimali ise oldukça ironik bir durum oluşturuyor.”



Akkuyu dönüm noktası


Türkiye’nin de rüzgar, güneş, nükleer gibi temiz enerji kaynaklarına yatırıma devam ettiğini, bu konuda yaşanan gelişmelerin sevindirici olduğunu belirten Doç. Dr. Ahmet Demirak, en önemli adımlardan birinin de Akkuyu NGS Projesi olduğunu ifade etti. Demirak, “Dünya elektriğinin yüzde 10’unu sağlayan nükleer, dünyadaki en büyük ikinci temiz enerji kaynağı. Her yıl 2,5 gigaton CO2 emisyonunun çevreye salınmasını önlüyor. Güneşin parlamadığı ve rüzgarın olmadığı zamanlarda yılda 365 gün yüksek enerji üretiyor. Gelişmiş ekonomilerdeki en büyük düşük karbonlu elektrik kaynağı olan nükleer enerji, halihazırda 30’dan fazla ülkede 7/24 güvenilir, uygun fiyatlı temiz elektrik sağlamaktadır. Nükleerin dünyanın düşük karbonlu enerji karışımında kilit bir rol oynamaya devam edeceği de kesindir. Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS) bu açıdan Türkiye’de bir dönüm noktasıdır. İşletmeye alınmasıyla ülkemizin iklim değişikliği ile mücadelesinin yanısıra enerji arzının güvenliğini de sağlayacak. Diğer nükleer santral projelerimizi de geleceği düşünerek hızla devreye almalıyız. Ülkenin sosyo ekonomik kalkınması için nükleer santral yatırımlar önemli" diye konuştu.