Bugünlerde daha önceden deneyimlemediğim bir duygu yaşıyorum. Bilmiyorum siz de katılır mısınız buna? Böyle farklı bir yorgunluk var sanki üzerimde. Tüm dünyanın yükünü ben taşıyormuşum da artık kaldıramıyormuşum gibi bir yorgunluk. Eski zamanlarda dünyayı bir öküzün boynuzlarında taşıdığına dair inanç vardı. Şimdi o öküz gibi hissediyorum işte. Kafamın üstünde milyarla kişi tepişiyor gibi. Ya da şöyle anlatayım size. Hani hep diyoruz ya filler tepişir çimenler ezilir diye, işte belki de o çimenler gibiyim. Birilerinin ezip geçmesine ya da kavgalarına şahit olurken öylece duruyorum.

İnsanlar deprem sonrası yaşama tutunma, yeniden düzen kurma mücadelesi veriyor. Bu tam olarak şimdi oluyor. Ancak seçimin yaklaşmış olması ile siyaset gündemi her gün başka büyük bir haberle geliyor. Sanki depremi yaşamış, tanıdığı insanları kaybetmiş, anıları yok olmuş kişiler görmezden geliniyor. Dinmeyen bir öfke hissediyorum bu olaylar karşısında. Yas sürecine saygısı dahi olmayan, sorumsuz ve bencil yöneticileri gördükçe değersiz hissediyorum.

Hatırlar mısınız bilmiyorum bizler depremi yaşarken Yunanistan’da bir tren kazası olmuştu. İlgili yönetici istifa etmiş ancak insanlar yine sokaklara dökülüp tepki göstermişti. Nasıl böyle bir sorumsuzluk yapılabilir diye insanlar isyan etmişti. Bizde binlerce insan öldü fakat bir kişi bile istifa etmedi. Üstelik bu kişiler seçim kampanyalarında boy göstermeye başladılar.

Öfke, üzüntü, kızgınlık, kırgınlık, pişmanlık ve diğer tüm duyguları birleştirdiğimde belki boşluğu doldurabilirim diyorum. Ancak yeterli olmuyor. Hesap vermeyen her sorumlu kişinin yargılanmasını ve cezasını çektiğini görmek belki rahatlatacak bizleri. Yoksa öfkemiz içimizden taştığında yine kendi içimizde ayrılıklar yaşamaya başlayacağız. Onlar, ötekiler veya diğerleri demeye başlayacağız. Sanki biraz böyle konuşmaya başladık. Ne dersiniz?

Seçim kampanyalarının başlaması ile duygularımızı başka bir yöne çevirmeye başladık. Bir aydan fazladır yaşamak adına temel ihtiyaçlarının karşılanmasını bekleyen insanları unuttuk. Zaten yapılması gereken maddi yardımı yine kendi halkından toplayan hükümeti unuttuk. Toplanan milyarların üstüne kahvaltılık yiyecek talep eden yöneticiyi sanki ilk kez duyuyor gibi yaklaştık. Sanki daha önce hiç yardım istememişler gibi düşünmeye başladık. Ödev, görev ve sorumlulukları yerine getirmesi gereken yöneticinin helallik istediğini unuttuk. Bunun yerine seçimi kazanır mı kazanamaz mı diye konuşmaya başladık.

İşte tüm bu yaşanılanlar gerçekliğini devam ettirirken unutmaya başlamak belki de anlamsız bir boşluk yaratıyor. Bir suçluluk duygusu. Ancak bu sefer ilgili kişilerin üstlenmesi gereken bu duyguyu halk olarak, vatandaş olarak bizler üstleniyoruz. Depremin ilk haftasında yazdığım gibi ilgili kişilerin yardım etmeyeceğini bildiğimiz için bireysel olarak biz yardım etmeye çalışıyoruz.

Şimdi de ilgili kişilerin yaptıkları, yapmadıkları unutulmasın diye çaba sarf ediyoruz. Bizler dayanışma gösterip birbirimizin hakkını aramaya, gözetmeye çalışıyoruz. İçimizdeki dinmeyen ya da kapanmayan bu boşluğu böyle telafi etmeye çalışıyoruz. Ne dersiniz?