14 Mart Tıp Bayramı çerçevesinde doktorlar ve sağlık uzmanları grev başlattı. Son yıllarda artan sağlık personeline yönelik şiddete dikkat çekmek istediler. Ağır çalışma koşullarını bir kez daha görünür kılmaya çalıştılar. Maruz kaldıkları olumsuz koşullar bağlamında sahip oldukları hakların yetersiz kaldığını veya yeterince uygulanmadığını bir kez daha ortaya koymaya çalıştılar.

Son dönemde sağlık uzmanları veya doktorların yurt dışına gitmek için çeşitli yollar arayışında olduklarını biliyoruz. Gün be gün ülkemiz doktorlarını kaybetmektedir. Ancak var olan yönetim bunu göz ardı etmektedir. Birçok uzmanın, yetenekli insanın veya çeşitli meslek gruplarındaki kişilerin gidişine göz yummaktadır. Bu giden kişilerin yerlerinin kolayca dolabileceğini düşünmektedir. Gerçekten böyle mi? Yıllarca süren eğitimler, üzerine yapılan uzmanlıklar ve yıllardır edinilen mesleki deneyim bir çırpıda bitirilebilir mi? Ya da bir anda o boşluk doldurulabilir mi?

İşte doktorlar bu yıl tüm bunlara dikkat çekmek istediler. Tüm hastaneler boş kaldığında insanların nasıl mağdur olabileceğini göstermeye çalıştılar. Bu durum farkındalık yaratmak yerine olumsuz bir tepki ile karşılandı. Hem eylem yapan doktorlara şiddet uygulandı hem de hastanede doktor bulamayan hastaların tepkisi ile karşılaştılar. Oysa ki bu insanlar, kapı arkasında şiddetten kaçmak için iş arkadaşlarıyla duvar oluşturmaya çalışan doktorları hemen unuttu. Çünkü o anda hastaneye gittiğinde kendi işinin görülmesini istedi sadece, bencillik yaparak sadece kendi durumunu düşündü. Belki de grev sürecinde gerçekten doktora ihtiyaç duyan hastalar da vardı. Ancak doktorların kıymetini anlamak, kendi tedavi sürecinin sonrasında geliyordu bu insanlar için.

Empatiden uzak bir anlayış içerinde çalışanları anlamak mümkün değildir. Grevler bunun için vardır. Tüm doktorların yurt dışına gittiğinde veya artık ülkede hiç doktor kalmadığında oluşabilecek bir tabloyu görünür kılar. Onların da insan olduğunu bizlere hatırlatır. Sadece var olan sisteme uyum sağlayıp saatlerce uykusuz bir şekilde hastalara yardımcı olmaya çalışan doktorların robot olmadığını gösterir. Grevler sistemin tam ortasına darbe vurur. Bu grevlerde ise yönetimin yaklaşımı oldukça önemlidir. İşte tam bu noktada internette karşılaştığım bir tablo aklıma geliyor. Grev yaptığı için polis tarafından müdahaleye maruz kalan bir doktor ‘’Yapmayın, hastalandığınızda ben sizi tedavi ettim.’’ diyerek durumun açıklığını ve birbirimize olan muhtacımızı ortaya koymaktadır. Ancak medyada bu durum ‘’Doktorlar grevde, vatandaş yine mağdur’’ şeklinde lanse edilmektedir. Doktorların neden grevde olduğunu, onların istek ve taleplerinin neler olduğunu bizlere anlatmamaktadır. Medya doktorlara karşı görevini yetirmeyen meslek grubu gözüyle bakarken toplumda karşıt fikirlerin oluşmasına neden olmaktadır.

Diyelim ki doktorlar artık tamamen yoklar, velev ki çekip gittiler, farz edin ki gitmişler. O zaman ne yapacağız hiç düşündünüz mü? Her şeyden önce uyguladıkları meslek nedeniyle saygı duyulmayı sonuna kadar hak eden sağlık çalışanlarının sesini duymak zorundayız. Kendisini Türk hekimlerine emanet eden Atatürk’ü hatırlamalıyız. Atatürk’ün güvendiği ve inandığı bir meslek grubunu görmezden gelemeyiz. Onların seslerini duymalı ve seslerinin daha çok çıkmasına destek olmalıyız.