Yazının başlığını kısa tutmak adına öyle kısadan darbe günlükleri dedim...Günlük deyip geçmeyin, kimi günlükler insanın canını çok acıtır yazana bağlı nasıl yazdığına...Mesela fırsatı olsaydı Rahmetli Erbakan hoca günlük yazsaydı kim bilir neler yazardı, nelerin canını çok yaktığını not düşerdi kendince...

Ne çok canını acıttılar hocanın zalimler...Biliyor musunuz "o hiç canım acıyor" demedi kimseye...

Darbe ne karanlık bir söz aslında...Bu karanlık sözler ülke ahalisini "ve en çok yoksullarını" çok yordu aslında, en azından ben öyle düşünüyorum...Hem de "neredeyse" bir asırdan bu yana...Ne acımasız darbeler gördü ülkemiz ve insanımız...Kimleri alıp gitmediler evlerinden, bir daha dönüşü olmayan yolculuklar...

Çok uzun etmeye gerek yok...Bu halk darbeler ile yaşamaya alışmış bir halk, belki de alıştırdılar böyle yaşamalara...Her darbe sonrası ayrı nutuk çektiler efendiler halka...Biz dediler, biz birer kurtarıcıyız aslında, biz bu ülkeyi sizlerden çok seviyoruz dediler...Ama her darbeci daha çok servet biriktirerek gitti gideceği yere...

Son darbeciler de, başarılı olsalardı "görünen o ki" kan gövdeyi götürecekmiş...Yani bunlar daha zalim daha alçakmış öncekilerden...Ve daha hain, daha pis kişiler...

Asıl söylemiz gerekene gelince...

Şimdi bakmayın kimilerinin  bu darbeye karşı durur  gibi yaptıklarına, darbeye direndik dediklerine...Bunların çoğu çok fazla iki yüzlü, çok fazla soytarı, çok fazla fırıldak, çok fazla darbe severler...Bilinen bir gerçek ki, şimdi seslerini yükseltenlerin çoğu, o gece ellerini ovuşturdular, darbe sonuçlansa diye...Kimi partiler, kimi sendikalar iş dünyası basın dünyası, kimi dini cemaatler aslında darbe başarılı olsun isteyenlerdi...

Darbenin mucidi Alçak "yani Fetö" 28 şubat günlerinde Rahmetli Erbakan Hoca Başbakan iken, hocaya "beceremiyorsunuz çekin gidin" dediği günlerde, kimse bu alçağa "sen kimsin" demedi...Hiç bir parti hiç bir akademisyen veya basın organı, sivil bir örgüt, sen kimsin demediler, üstelik bir çoğu alkışladılar, Erbakan hocaya, yani  o günün Başbakanına kafa tutar gibi yaptığı için...Saçma sapan masallar anlatmaya gerek yok halka... 

O hainin ağzından "o alçak manşeti" kocaman atam Hürriyet gazetesi idi, kimse demedi bu kişi kim diye...Çünkü hepsi onun eteğini öpmek ile meşgul idiler o günlerde...

Onun ve adamlarının tertip ettiği Abant toplantılarına katılmayan, katılmak için el etek öpmeyen hiç bir akademisyen yoktu neredeyse...Sağcı solcu dinsiz kitapsız kim varsa, ne çok gazeteci yazar, sözde düşünce adamı onların toplantılarına katılabilmek için yarış halinde idiler...

Oraya girebilmek, o toplantılarda görünebilmek, bir kaç söz edebilmek için arkadaşı dünya bilgesi ilan edenler bile vardı...Sonra onar beşer Amerika ya gidenler, el etek öpenler, efendim biz geldik, sana çok selam getirdik diyenler...Gittikleri şehirlerin mahsulünü meyvesini toprağını taşıyanlar arkadaşa...

Sonra onunla söyleşi yapanlar, onu öve öve bitiremeyenler, sayıları az değil bunların...Mesela kendini Ülkenin bilgesi sanan İlber Ortaylı...Gitmekle kalmadı bir kaç kişi ile ortaklaşa kitap bile yazdılar arkadaş hakkında...

Söylersek beyaz adamların çoğu, gazetecilerin yazarların sonra iş adamlarının çoğu "bir zamanlar" arkadaşa hayrandılar...Ve iktidar partisine mensup kimi efendiler "artık geri dön,bitsin bu hasret, bu özlem bitsin" diyenlerin sayısı hiç de az değildi...Nasıl bir işse, şimdi herkes arkadaşı hiç tanımadığını, tanısa bile bir samimiyetlerinin olmadığını savunuyorlar...

Kısacası fena iki yüzlü insan işte...Bu darbe günlerinde bunu bir kere daha anladık...Bu işin tek masum kişisi Rahmetli Erbakan Hocadır...Aziz Allah Ona çok Rahmet etsin...Hoca o arkadaş ile "bir kere bile" aynı fotoğraf karesinde görülmemiştir... Ya ötekiler, ne demişti arkadaş "öbür tarafta bir kişiye şefaat hakkın var dense" Ecevit için kullanırım demişti...

Kimse ışıkları söndürmeye kalkmasın...