Bu hafta Cumhuriyet’in ilanının 98. Yılını kutlayacağız. 1923 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde ilan edilen Cumhuriyet ile birlikte ülkenin hem yönetim şekli değişti hem de halkın yaşamında devrimler yaşandı. Çünkü Cumhuriyet’in ilan edilmesi beraberinde yenilikleri de getirdi. Ulus bir devlet ve tam bağımsız bir ülke olabilmenin şartlarından birisi olan alfabemiz oluşturuldu. Açılan okullarda bu alfabe öğretilmeye başlandı. Bununla birlikte kılık kıyafette getirilen yeni düzenlemeler ile daha modern bir toplum oluşturulmaya çalışıldı. Fes yerine şapkanın kullanımı, hem işte hem de kamusal alanlarda daha özenli kıyafetlerin kullanıldığını o döneme ait fotoğraflardan görebiliyoruz. Özellikle soyadı kanunun çıkartılması insanların birey olarak var olmasının önünü açtı. İnsanlar bağlı bulundukları aile veya toplumla değil de kendi isimleri ile kendilerini tanıtmaya başladı. Modern bir toplumun ön koşullarından birisi de buydu, insanın bir grup değil de özne olarak değer görmeye başlaması. 
Dünyanın bugün önde gelen ve modern diye nitelendirilen ülkelerinde o dönemde var olmayan bir şeyi Atatürk Cumhuriyet ile getirdi. Kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildi. Bu durum diğer dünya ülkelerinin hiçbirinde yokken Atatürk’ün kadınlara ne kadar önem verdiğinin bir göstergesiydi. Kadınların eşlerinden bağımsız olarak bir hakka sahip olduğu ve kadın-erkek eşitliğinin ilk adımlarının atıldığı bir dönem. Atatürk içinde bulunduğu dönemde bunu büyük bir öngörü ve cesaretle ortaya koydu. 
Yine bu dönemde ülkeye yatırım yapma ve ülkenin kalkınmasını sağlama amacıyla fabrikalar açıldı ve bu fabrikalar devlet tarafında desteklenildi. İşte Cumhuriyet sadece bir yönetim şekli değil aynı zamanda ülkeyi daha üst bir noktaya taşıyan eylemler bütünüydü. Cumhuriyet, Türkiye’nin eski gelenekler ile bağlarından kopmasına ve modern bir ülke olabilmesi adına öncü bir adımdı. Bu noktada Cumhuriyet ile gelen din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması yani Laiklik önemli bir ayrıntı olmaktadır. Devletin din kurallarından ayrılıp demokrasi ile yönetilmesi 1920li yıllarda adeta devrim niteliğinde bir yenilikti.
Şimdi Cumhuriyet’in ilan edilmesi ve bununla birlikte gelen yenilikleri bir asır sonrasında değerlendirelim. Bahsettiğimiz yenilikler bir şekilde bugün de sürdürülmeye çalışılmaktadır. Ancak akıllarımıza bir soru gelmektedir. Gerçekten Laik bir şekilde Cumhuriyet’in getirdiği çerçevede bir yönetim sistemi ile mi yönetiliyoruz? Her durumda devletin, ülkenin yaşadığı durumları dini uygulamalar veya olaylar değerlendirilmesi Cumhuriyet’in ilkelerine ter düşmüyor mu? Belki de tüm bu durumlar le yüzleşmekten korkan yöneticilerimiz bu günleri yok saymakta ve Anıtkabir ziyaretlerine hasta oldukları nedeniyle katılamamaktadır. Neredeyse yüzyıl öncesinde atılan bir devrim hareketi olan Cumhuriyet’in bu gününe baktığımızda ne düşünüyoruz? Hala Atatürk’ün öngördüğü ve adımlarını attığı Cumhuriyet ile mi yönetiliyoruz? Coşkulu kutlamalarımızın içimizde ukte kaldığı ve sadece balkonlara sığdırdığımız bu günlerde düşünecek çok fikirler ve detaylar var. Ne dersiniz?