Değerli okurlar.
Geçmişte bizim kuşağa öğretilenlerle, bugünkü gençliğe öğretilenler çok farklı gibi geliyor bana.
Belki de öğretilenler aynı amma, öğretilmeye çalışılanları günümüz gençliği bizim gibi algılamıyor olabilir!
Aslında eğitimle öğretim ayrı şeyler.
Gözlemlediğim kadarıyla.
Ne eğitim ne de öğretim geçmişteki gibi değil.
Belki de bu olumsuzluğun başlıca nedeni, nüfus yoğunluğu olabilir.
Bizim dönemimizde, bırakın üniversite mezununu, lise mezunu bile parmakla gösteriliyordu.
Eskiden çoğu ilçede lise bile yoktu.
Bugün bırakın illeri ilçelerde bile üniversiteler var.
Bu kadar çok üniversiteye, donanımlı ve yeterli öğretim üyesi bulmakta zorlanılıyor olunabilir! 
İşte bu yüzden, günümüzde diplomalı ya da okumuş cahilden geçilmiyor!
Hatırlayabildiğim kadarıyla, 1970 yıllarına kadar, resmi kuruluşlara lise mezunları sınavsız alınıyordu.
Bugün üniversite mezunlarından garsonluk gibi vasıfsız işleri yapanlar var.
İnanın bir dostumun oğlu iki dil bilen iktisat mezunu.
Ne iş mi yapıyor?
Yıllardır tezgahtarlık yapıyor.
Sakın ola ki bu meslekleri küçümsediğimi sanmayın.
Hangi meslek olursa olsun, o mesleği en iyi şekilde yapmanın önemli olduğunu çok iyi bilenlerdenim!
Ama her şeye karşın.
Günümüzde de iftihar edebileceğimiz çok iyi öğrenim görmüş ve iyi eğitilmiş gençlerimiz var.
Bizim kuşak, vatan, millet, bayrak, İstiklal Marşı gibi değerlerimize çok bağlı olacak şekilde yetiştirilmeleri bir yana, bu değerlere yaşamları boyunca en büyük saygıyı gösterme konusunda çok duyarlılar.
Bugün mü?
Vatan hoyratça kullanılıyor.
Ormanlar yakılıyor, ülkenin tüm doğal güzellikleri şu ya da bu nedenlerle, neredeyse yok edilme noktasına geldi.
Çevre duyarlılığı hak getire.
Duyarlı olanların sayısı ise çok az.
Millet sevgisi ise,
Neredeyse yok oldu gibi bir şey.
Bu konuda, cinayetleri, soygun, vurgun, dolandırıcılık gibi bir sürü rezillikleri sıralamaya gerek var mı?
Bizim dönemde büyüklere saygı, küçüklere sevgi diye bir şey vardı.
Okullarda her gün “ANDIMIZ”  okunurdu.
Ben size 1997 yılındakini değil, 1972 yılındaki ilk andımızı sunuyorum.
Aslında ikisi arasında çok az fark var.
                     ANDIMIZ
“Türküm, doğruyum, çalışkanım. Yasam, küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir. Ülküm yükselmek, ileri gitmektir. Varlığım Türk varlığına armağan olsun. Ey bu günümüzü sağlayan, Ulu Atatürk, açtığın yolda, kurduğun ülküde, gösterdiğin amaçta hiç durmadan yürüyeceğime ant içerim. Ne mutlu Türk’üm diyene.”

İşin en ilginç yanı ise, bizim dönemimizde ailemiz, öğretmenlere bizi, “Eti senin, kemiği bizim” diye emanet ederlerdi.
Bugün öğrenciye tokat atan öğretmene hem aileler, hem de basın yapmadığını bırakmıyor.
Çok daha kötüsü, öğrenci öğretmenine saldırıyor, hatta dövüyor.
Genelde bir yozlaşmadan mı yoksa çağdaşlaşmaktan mı söz etmeliyiz?
Bence, birçok konuda geri vitesine taktığımız bir gerçek!
Ülkede, özellikle mahallelerimizde Türk sayısı oldukça azaldı.
Geçmişte farklı dinlerden ve farklı etnik kökenden çok saygın vatandaşlarımız vardı.
Bugün ise, ülkemiz yolgeçen hanına döndü.
Ülkesinden kaçan, işsiz güçsüz, mesleksiz kişiler ülkemize gelip yerleşip, her olumsuzluğun içinde yer alıyor.
Sizin anlayacağınız, Türkiye tam anlamıyla kozmopolit bir yapıya büründü!
İnşallah bu parazitlerden en kısa zamanda kurtulur, yeniden, hem vatanını hem de birbirini seven ve sayan bir millet haline geliriz.
Çok mu karamsar bir tablo çizdim?