Hep demeye çalışıyoruz, yaşadığımız çağdan sorumluyuz... Sorumluyuz yaşadığımız kentlerden, kentlerde yaşayan yoksullardan fakirlerden... Yok, edilen kuşlardan yok edilen ekin tarlalarından beton yığınına boğulan bağlardan bahçelerden sorumlusunuz efendiler...

Kentin başına gelenlerden dağların kuşların başına gelenlerden, kirletilen sokaklardan denizlerden ve kirletilen kalplerden herkes sorumlu gücü nispetinde...

Başkalarını bilmem ama ben böyle anladım iman ettiğim dini... Gücün ne kadar yeterse o kadar sorumlusun, gücün ne kadar varsa o kadar sorumlusun yoksullardan...

Gücün ne kadar yetiyorsa o kadar direnmek zorunda haksızlığa zulme talana yalana... Gücün ne kadar yetiyorsa o kadar haykıracaksın doğru bildiklerini, ama mutlaka doğru benim bildiklerim diye kendini kutsamayacaksın...

Kendini bir halt sanan kendini kutsayan kişiler ile dolu kimi kurumlar, kimi makamlar ve sokaklar...

Kendini kutsayan, her şeyi biz biliriz “veya ben bilirim” diyen kişiler ile dolu cami avluları parti binaları gazete köşeleri...

Takılacaksan benim peşime takıl diyen din anlatıcıları, benim peşimde gel diyen siyasetçiler...

Ne samimiyetleri var, ne hak hukuk anlayışları ne Allah korkusu... Onun için işimiz çok zor böyle kirlenmiş bir sistem de...

Ama unutmayalım, insan olarak bize düşen iman etmişler olarak bize düşen, her zaman doğruyu gerçeği hakikati söylemektir...

Bize düşen sorumluluk almaktır insanlık adına Allah için...

Nasıl deme...

Başaramam deme...

Başım belaya girer deme, zaten yeterince başı belada kalbinde Allah korkusu taşıyanların, merhamet taşıyanların içinde...

En azından konuşurken doğru sözler etmeye çalışacaksın, yazarken doğru şeyler yazacaksın, inanmadığın şeyleri konuşmayacak inanmadığın şeyleri yazmayacaksın...

İmkan dâhilinde yolun en doğrusunu seçeceksin yürürken ve bakacaksın sağına soluna kimler var... Herkesle yola çıkılmaz bu zamanda, hak hukuk tanımayanlarla, içinde merhamet duygusu olmayanlarla yol arkadaşlığı yapmayacaksın...

Bu bile bir dik duruştur karanlığa zulme ve haksızlığa...

Kendini ikna edeceksin “haftada bir olsun” mahallende bir yoksulun evine uğramaya... Ayda bir olsun bir yetimi sevindirmeye ikna edeceksin kendini, sonra sokağında yaşayan yaşlıları kimsesizleri...

Ve hep aklında tutacaksın öteki dünyanın varlığını, orada hesaba çekileceğini yaptıklarından yapmadıklarından...

Ve sustuklarından...

Bana ne deme hakkı yok inanmış birinin gördüğü bir haksızlığı, gördüğü bir zulmü veya gördüğü bir ihtiyaç sahibini...

Güçlülerin yanında durmayı değil zayıfların mazlumların masumların yanında olmayı seçeceksin...

İnandım diyorsan inandığın böyle söyler/istersen git sor kentin müftüsüne,sor bu adam ne demek istiyor de...