Ne yalan söyleyeyim.
Ne Osmanlı döneminde ne de bu son yıllarda.
Ülkenin kalkınması ve gelişmesi, refah seviyesinin yükseltilmesi için sanayi yatırımlarından çok, saraylar, camiler, medreseler yapmakla meşgulüz!
Geçmişte yapılmış yatırımlar da yabancılara satılıyor.
Osmanlı döneminde yapılmış o görkemli şahane tarihi camilerimizi bir düşünsenize.
Neredeyse İstanbul’un her semtinde ve ülkenin her yerinde aynı mükemmellikte camiler var.
O tarihlerdeki nüfusa göre,
Sayıları da oldukça fazla.
Bugün bile tam doldukları söylenemez.
Padişahların saraylarıyla, köşklerinin sayısına da bir bakın.
Ülkenin kalkınması için kaç sanayi yatırımı yapmışlar?
Parmakla gösterilecek kadar az.
Atalarımızın bize mirası.
Görkemli camiler, saraylar, köşkler. 
Bunların önemli bir bölümü de, ibadet gereksinmesinden, yani ihtiyaçtan çok, belli alanlara örneğin, Çamlıca Tepesi gibi gözde mekanlara ihtişamlı anıtlar dikme anlamında inşa edilmekte.
Gerçekten de hem eskiden hem de şimdilerde yapılan camiler mimari bakımdan anıtsal bir mükemmelliğe ve güzelliğe sahip.                
Bugünlerde de aynı hastalık baş gösterdi gibi!
Atalarımızla sidik yarışı yaparcasına Çamlıca’ya, Taksim’e muhteşem büyüklükte camiler yapıyoruz.
Başkanlık Sarayımız, 
Allah için geçmişteki saraylara on basar!
Asıl beni şaşırtan, hatta hayretler içinde bırakansa,
Geçenlerde İpek Yolu’nu ele almış, Türkiye’yi de içeren bir yabancı yapımı belgeseli izledim.
Kars’ın yayla yaşamını çok güzel bir biçimde ele almışlar.
Ama Kapadokya bölümü şahaneydi.
O peri bacaları, mağaraların tanıtımı mükemmeldi.
Amma ve lakin.
Bir görüntü vardı ki,
Şaşkınlıktan ağzım açık kaldı.
Mağaraların ve de kaya evlerinin uzaktan çekilmiş o şahane görüntüsünde, bir tek insanın olmadığı hatta yaşamadığı bu tarihi doğal dokuda, tamı tamına üç adet görkemli caminin sonradan oraya inşa edilmiş olması.
Vallahi pes denecek cinstendi.
Sanırım bu mükemmel doğal görüntünün turistlerce çok beğenilip, buralara akın edecekleri ve de resimler çekecekleri düşünülerek, 
İbadetten çok, Müslümanlığın ve de camilerimizin tanıtımı hatta reklamı olsun diye buralara bu camiler, inşa edilmiş olmalı!
Bana bir başka komik gelen karar ise.
Şu şehir girişlerindeki levhalardan, nüfus ve rakım bölümünün çıkarılmasındaki gerekçenin komikliği.
Ne imiş efendim.
Masraf oluyormuş.
Tasarrufun böylesini duymadım.
Bol keseden şu ya da bu ülkeye ekonomik destekte bulunarak yardımseverliğe kalkarak ne yapmak istediğimiz belli değil!
Atalarımızın dediği gibi.
Ayranımız yok içmeye, tahtırevanla gidiyoruz s…ya!. 
Hatta oradan, buradan kaçıp gelenleri ülkemize buyur edip onları dana besler gibi beslememiz masraf olarak kabul edilmezken, levhalardaki nüfus ve rakım yazısının bize masraf olarak sunulması ilginç değil mi?
Bir ilin ya da ilçenin rakımı değişmeyeceğine masrafta olmayacağına göre, tabelada rakımın durmasında bir sakınca olmaması gerekmez mi?
Nüfusa gelince.
Nüfus sayımı eskiden beş yılda bir yapılırdı.
Sokağa çıkılmaz.
Görevliler ev ev gezerek milleti yazardı.
1980 yılından sonra yeni teknolojiler sayesinde herkesin kimlik numarasından yola çıkılarak sayım masa başında yapılabiliyor.
Buradaki masrafın ne olduğunu bilmiyorum. 
Hatta bilmek de istemiyorum.
Nedeni de.
Bir ilden ya da ilçeden geçerken ya da o yerleşime girerken oranın rakımını ve de nüfus yoğunluğunu bilmek bana çok daha anlamlı geliyor da ondan. 
Aslında ben, bu kararın alınmasına neden olanla, bu karara okey diyeni çok merak ediyorum!
İnşallah en yukarılardan birileri değildir.