Bana aileni söyle sana hayatını söyleyeyim sözü yarınların aynasıdır. Çünkü bir toplumun geleceği çekirdek ailede gizlidir. Ailenin geleceği ise eşlerin elinde, eşlerin sorumluluğundadır. Aile; kimisine göre taşınması gereken bir yük, kimisine göre de yaşanması gereken bir nefes olarak görülmektedir. Gerek yükü taşımak, gerekse nefes olmak için her eşin sorumluluğunu bilerek, bu sorumluluğun altına girmesi gerekmektedir. 
Evlilik sonrası doğal işbölümü ve yeni rollerle yeni bir hayat başlar. İlk dönemlerde herkes görevini büyük bir heyecanla yerine getirirken ilerleyen zamanlarda ise iş tersine dönmektedir. Herkese ve her şeye rağmen bir söylenenin iki edilmeden aşkla yapılmasından, zamanla kambur haline gelmeye başlaması ise eşler arası gönül mesafesini artırmaktadır. 
Eşlerin soğuması olarak da ifade edilebilecek olan bu dönemin temelinde ise eşlerin ilgisizliği ve sorumsuzluğu yatmaktadır. Bu durum ise bir zamanlar kör kütük aşkla tesis edilen evliliklerin bile karşılaşabileceği en büyük sorunlardan biridir. İlgi kıtlığı ve sorumluluk noksanlığı serinlik, ferahlık veren rüzgarı, ne var ne yoksa alıp götüren fırtınaya çevirmektedir. Sarsıntılı günlerin başlaması ile girdaba giren evlilik her geçen gün çekilmez bir hal alır. Eşlerin tahammül sınırlarını taşıma gücünün bittiği yer, ayrılıkların başladığı yerdir. 
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre ilgisiz ve sorumsuz davranma nedeniyle boşanma ile sonuçlanan evliliklerin oranı %50’den fazladır. Azımsanmayacak boyutta olan bu rakamlar, gecikmeli de olsa yetkililer tarafından gerekli adımların atılmasını zorunlu kılmaktadır. Günümüzde halen bir uzmana, aile danışmanına gitmek mahalle baskısı nedeniyle yadırganmaktır, tıpkı psikoloğa gitme gereksiniminde olduğu gibi. Halbuki ruhun da tedavi olabilmesi için ilgili uzmanlardan destek alınması kadar doğal bir durum yoktur. 
Evlilik okulları ve uzman danışmanlar desteğiyle eşlerin daha nitelikli birlikte oldukları mutlu aile ortamları tesis edilecektir. Görevini bilmeyen, bilse de yapmayan eşlerin sorumsuzluğu bir süre sonra rutine dönüşeceği için bir ömür sürecektir. Eskiden eşler gerek mecburiyetlerden, gerekse mahalle baskılarından dolayı bir şekilde böyle durumlara katlanırken, günümüzde ilk fırsatta açılan davalar ile ilk celselerde alınan jet kararlar, evlilikten daha doğal hale gelen boşanmaların ana yurdudur. Geçmişin yıldırım nikahı yerini, günümüzde artık jet boşanma celselerine bırakmıştır.
İlgisiz ve sorumsuz davranan eşlerin yükünü genellikle diğer eş almak zorunda kalmaktadır. Belki düzelir diye eşinin eksikliklerini kapatmaya devam ettikçe ilgisiz ve sorumsuz eş nasıl olsa çark dönüyor, evlilik kervanı yürüyor diye düşünmesiyle birlikte ilgisizliğini ve sorumsuzluğunu katlamaya devam eder. Elbette herhangi bir sorun olduğu zaman diğer eş fedakarlık yapmalı, katlanmalı, evliliği ve aile ortamını yürütmeye çalışmalıdır. Ancak uzmanlardan edinilen tecrübeler göstermektedir ki, bu gibi durumlar tedavi edilmedikçe bir ömür eşlerin birbirini tüketmesiyle devam etmektedir. 
Eşine ve ailesine karşı sorumsuz olan eş durumundaki kişi, zamanla hem –varsa- çocukları karşısında hem de eşinin de dahil olmak üzere ebeveynleri karşısında soldaki sıfır hükmündeki bir canlıya dönüşecektir. Aile çevresi tarafından dikkate alınmayan, önemsenmeyen bir kişi haline gelen sorumsuz eş ise böyle bir ortamda daha da hırçınlaşacak ve çözümsüzlüğe bir kör düğüm daha atarak huzursuzluktan beslenen biri haline gelecektir. Adeta çevresindekilerin mutsuzluğundan kendine mutluluk kaynağı yaratan birey haline gelmesi ise evlilikte sona doğru gelindiğinin habercisidir.  
Ayrıca sık karşılaşılan başka durumlardan biri de sorumluluk sahibi eş olmasına rağmen başka nedenlerden dolayı (hak etmediği halde, dış etkenler nedeniyle) tıpkı sorumsuz eşin karşılaştığı duruma maruz bırakılması halidir. Genellikle çevredeki yanlış öğretiler nedeniyle karşılaşılan böyle bir durum ise sorumsuz eş sorunundan daha büyük yıkımlar doğurmaya gebedir.
Bu ve buna benzer sorunların yaşandığı çekirdek ailede sorunun yanlış yöntemlerle çözümlerinden biri de eşin ailesinin, aile içi ilişkilere karışması halidir. Tabi ki bu karışmada hem eşin ailesi hem de eş birinci derecede sorumludur. Örneğin eşlerin ortak kararla aldıkları alışveriş sepetindeki ürünü bile sorgusuzca değiştiren ebeveynler, aile içi ilişkileri çorba misali karıştırmaya devam ettikçe aile temeli zamanla sarsılacaktır. Birileri karıştığı için, birileri de karışmalarına izin verdiği için belki de kendiliğinden sönecek yangın hiç sönmeyecek konuma gelebilecektir. TÜİK verilerine göre eşin ailesinin, aile içi ilişkilere karışmasından dolayı yaşanan boşanma oranları ise yaklaşık %30 seviyelerindedir. 
O halde eşlere düşen önemli görevlerden biri de eşine karşı gerekli ilgiyi göstererek, aksatmadan sorumluluk sahibi bir kişi olarak görevlerini yerine getirmektir. Bununla birlikte eşler aile içi ilişkilere de kendi ailelerini mümkün olduğunca karıştırmadan evliliklerini sürdürmeleri gerekmektedir. Her eş kendi ebeveynleri ve çekirdek aile arasındaki ilişkiyi tesis etmelidir. Bu ilişkide de temel esas her iki eşin aileleri ile maddi manevi her anlamda dengeli, adaletli bir sürecin uygulanmasıdır. Çekirdek aile, terazi misali eşlerin ailelerine eşit mesafede olmalıdır. Yoksa evlilikten sonra her iki taraf içinde “bizim taraf” olması gerekirken, bunun yerine “senin taraf, benim taraf” diye başlayan kısır döngüler çekirdek aileyi bitiren en önemli virüslerden biridir.   
Hayal ettiğiniz aile hayatı aslında çokta uzakta değil; gerek eşler arası, gerekse de dış çevreyle olan durumlarda sadece kırmızı çizgilerinizin net olması bile mutluluğa, huzura giden yolda önemli bir virajın alınmasını sağlamaktadır. Fakat genellikle yapılan en büyük hata ise başkalarına koyulamayan kırmızı çizgilerin, her an acıyı da tatlıyı da paylaştığın eşine, hayat arkadaşına fazlasıyla koyulmasıdır. Böyle bir durumda maalesef ki değerine değersizlik biçilen eş ise kendisini değersizleştiren ortam ve kişilerden mümkün olduğunca uzaklaşmaya başlayacaktır. Unutmayalım ki bir kişinin değeri onun nefesidir, değerinin haksız yere farkında olarak ya da olmayarak ayaklar altına alınması bireyi diri diri kara toprağa gömmektir. Yanlış tavır ve davranışların sonucu olarak devamında yalnızlaşma ile başlayan süreç kalıcı yalnızlık ile sonlanmaya namzettir. Toplum olarak, ülke olarak; ortak değerlerimizde bir ailemiz var; her eşin, her ebeveynin sahip çıkılması dileğiyle…