Yahudi’nin biri İslami usullere uygun olarak kurban kesmeye karar verir. Elinde bıçak camiye girer: "İçinizde Müslüman olan var mı?" der. Cemaat korku içinde başlarını öne eğip susar. Yalnızca yaşlı bir adam yerinden doğrulup ayağa kalkar, “Ben varım der." Bıçaklı adam, "Benle gel" diyerek yaşlı adamı camiden dışarı çıkarır. Biraz ötede bağlı bir koçun yanına gidip, “Amca İslami kurallara uygun olarak bu koçu kurban olarak kesmek istiyorum. Bana yardımcı olur musun?” diye sorar. Yaşlı adam koçu keser. Yaşlılık bu ya hemencecik yorulur. “Oğlum camiye git, bir başkasını al gel. Koyunun derisinin yüzülmesine yardımcı olsun” der. Yahudi elinde kanlı bıçak tekrar camiye girip, “İçinizde başka Müslüman var mı?” diye sorunca. Yaşlı adamı götürüp kestiğini zanneden cemaatten ses çıkmaz. Bütün gözler imama dönüp imamı işaret eder. İmam korkuyla, “Ne bakıyorsunuz ulan, iki rekat namaz kıldırmakla Müslüman mı olunur?” diye söyler.
Bir Kurban Bayramı’nı daha geride bıraktık. Onlarca hayvan boğazlanırken kaç kişi Karadeniz’in hırçın dalgalarına karşı 23 kilometre yüzerek kasabın bıçağından kurtulan boğayı hatırladı? Rize’nin İyidere ilçesi. Günlerden Kurban Bayramı’nın arefesi. Hayvan pazarı kurbanlık hayvanlarla dolu. Hayvan pazarını dolduran insanlar kurbanlıkları tek tek inceleyip bedenlerini şöyle bir yokladıktan sonra beğenilen hayvanın pazarlık safhası başlıyor. Üç aşağı beş yukarı al takke ver külah misali, fiyatı üzerinde anlaşma sağlanan hayvan bir arabanın arkasına konup ertesi gün kurban edilmek üzere yola çıkıyor.        
Bütün bunları köşede izleyen bir boğa var. Epey de alımlı. Boynuzları yarım ay gibi. Derisi gergin, tüyleri parlak. O her şeyin farkında. Bir araya gelmiş üç beş kişinin, daha bayramın ilk günü Allah adına kesip etini parça parça parçalayıp buzdolabına dolduracaklarını biliyor. Tek çaresi vardı, bir an önce boynuna bağlı ipten kurtulmak ve kaçmak. Boynunu kasabın bıçağın uzatmamak, "Öküzün aptalı yalar kasabın bıçağını" misali, o ölümünün bile yiğitçe teslim olmadan, mücadele ederek olmasını istiyordu. Son bir gayretle bağlarından kurtulmak için hızla başını sağa sola salladı. Bu hareketleriyle insanların da dikkatini çekmek istemiyordu. Ama başarmalıydı, yoktu başka çaresi. Bir ara ikindi ezanı okundu. Hayvan pazarında insan kalabalığı bir hayli azaldı. Tüm gücünü kullanarak bu fırsatı değerlendirmek zorundaydı. Uğraşları sonucu birden ipten kurtuldu. Zincirinden kurtulan forsa gibi hızla koşarak Karadeniz’in hırçın dalgalarına atladı. 23 kilometre süren bu deniz yolculuğu tamı tamına üç gün sürdü. Sürmene'ye gelen boğa sahil güvenlik ekipleri tarafından bulunup sahibine teslim edildi. Haluk Levent sahiplerinden satın aldığı boğaya “Ferdinant” ismini koydu. Daha sonra İzmir Kemalpaşa Hayvan Çiftliği’ne gönderilen Ferdinant bir ara baba da oldu. Ferdinant, özgürlüğünü menfaat uğruna satanlara örnek olsun.