Bugün 18 Mart. Birçok kişi için haftanın herhangi bir günü veya sıradan bir perşembe günü olabilir. Ancak bugün Çanakkale Zaferi’nin yıldönümü. Bir anma günü. Mücadelelerle geçen savaş dönemindeki kutsal zaferin yıldönümü. O gün yaşananları yeniden gözden geçirdiğimiz ve törenlerin düzenlendiği bir gün. 106 yıl öncesinden bugüne taşınan ve şu anda yaşadığımız coğrafyanın bu şekilde kalmasını sağlayan tarihin önemli bir zaferi.
Peki, bugün bize neler anlatıyor? Geçmişte kalan bir zafer bugünümüzü nasıl etkileyebilir diye düşünceler çoğu insanın aklından geçiyor. Okullarımızda öğrendiğimiz sınırlı tarih bilgisinin dışına çıkmak gerektiğine inanıyorum. Evet bu bir zafer ancak kolay kazanılmış bir zafer değil. Bu zaferin kazanılmasında öncülük eden insanların isimlerini biliyoruz. Mustafa Kemal Atatürk’ün azmi, ileri görüşlülüğü ve stratejisinin doğru işlediği bir savaş meydanında gösterdiği kararlılık göz ardı edilemez. Tam da bu anda isimsiz olan askerleri düşünüyorum. Kimsenin ismini bilmediği ve yıllar sonrasında Kahraman Türk Ordusu veya Mehmetçik dediğimiz kişiler aklıma geliyor. Cephede değil de cephenin ardında var olan ve bu zafere etkisi olan binlerce insanı, kadını, çocuğu düşünüyorum.
Her yıl bugün üniversite yemekhanemizde bir kâse hoşaf çıkardı. Tıpkı yüzyıl öncesinde olduğu gibi o gün öğünümüz sadece bu olurdu. O gün yaşanılan savaş muharebesini daha iyi anlamamızı sağlardı. İmkansızlıkları, yokluğu, azmi ve kararlılığı gösterirdi. Bir kâse hoşaf nasıl bir savaş yemeği olabilirdi ki sonuçta seni tok bile tutmuyordu. Tutabiliyormuş, bunu öğrendik. O güne dair yaşanılanları düşününce imkansızlığın imkanlı haline gelebileceğini öğrendik.
Çanakkale Zaferi’ne sadece kazanılmış tarihi bir zafer olarak baktığımızda bize kısıtlı bir şey söyleyecektir. Bu zafer içerisindeki insanların mücadelesini düşününce farklı bir pencere açılıyor önümüze. Şimdilerde ertelediğimiz, olmaz dediğimiz, yapamayacağımızı düşündüğümüz durumlarda yüzyıl öncesindeki bu insanlar olsaydı ne yapardı? Bizim gibi erteler miydi acaba? Ya da günümüzdeki düşünce tarzını yüzyıl öncesine götürseydik ne olurdu? Ne gerek var şimdi savaşa, ben mi kurtaracağım ülkeyi diye düşünürler miydi? Böyle düşündüğümüzde kulağa garip geldiğinin farkındayım. Ancak yüzyıl öncesinde veya günümüzde bu düşünce tarzının ne kendimize ne de çevremize bir katkısının olmadığını söyleyebilirim.
Yıllar öncesinde kalan bu isimsiz kahramanların hatırasına saygı göstermek tanıdığımız ve bildiğimiz kişilere saygı göstermekten daha zordur. Bu şu anki yaşamımız için de geçerlidir. Ünlü ve tanınmış kişilere saygı göstermek her zaman için daha kolay bir seçenek olmuştur. Burada unutmamamız gereken nokta ise: Tarih isimsizin hatırasında saklıdır, kendi hatıramızda saklıdır. Kendi hayat görüşümüz, ideolojimiz veya tercihlerimiz bu tarihi günü nasıl anladığımızı şekillendirir. Ne görmek istediğimiz aslında bizim ne olduğumuzla ilişkilidir. Şimdi soruyorum sizlere 106 yıl öncesindeki bir kâse hoşaf sizin için ne anlam ifade ediyor? Sıradan bir hoşafı mı yoksa cesaret ve azmi içinde barındıran kararlılığı mı?