Çocukluğumuzda oynadığımız bir oyun vardı. Daha doğrusu bu oyun değil bir nevi susturulma yöntemimizdi. Ebeveynlerimiz veya öğretmenlerimiz susmamız gerektiği durumlarda bize çiçek ol veya bir iki üç tıp diyerek sakinlik sağlamaya çalışırdı. Tıp kelimesinden sonra susardık. Konuşmak yasaklanırdı. Konuşan kişi kuralı bozduğu için yaşayacağı ikazların farkında olurdu. Bunu oyun oynarken kullandığımızda konuşan kaybederdi. Böylece hiç konuşmadan sessiz kalan kişi kazanırdı oyunu.

Şimdi çocukluğumuzda bizlere boyun eğmeyi ve büyüklerimiz uyardığında sesimizi çıkarmamayı öğretilen bu oyuna yıllar sonra bugün yeniden bakalım. Artık hiçbirimiz çocuk değiliz veya ilkokul sıralarında değiliz. Yani bizlere birilerinin sus diyebileceği veya bizim susmamız gereken bir noktada değiliz. Ancak ne hikmettir ki hepimiz susuyoruz. Üstelik kimse bizimle tıp oyunu oynamasa bile susuyoruz.

Marmaris’te Salı gününden beri devam eden orman yangınını konuşmuyoruz susuyoruz. Geçen sene yaşanılan yangınlardan hiçbir ders çıkarmamış gibiyiz. Geçtiğimiz yaz önüne geçilemeyen yangınlardan dolayı yüzlerce insan evini kaybetti, binlerce hektar orman göz göre göre yandı. İnsanlar kendi olanakları çerçevesinde destek olamaya çalıştı ve neden erkenden müdahale yapılmadığını sorguladı. Yurt dışından uçaklar desteğe gelirken bizim ülkemizde var olan uçaklar neden kullanılmıyor diye isyan etti insanlar. Haklıydılar da. Ancak bu hafta aynı durumu yeniden yaşıyoruz. Günlerdir önüne geçilemeyen bir yangını internet haberlerinden gün be gün takip ederken travmalarımıza yenisini ekliyoruz.

Bu hafta kararı çıkan Pınar Gültekin cinayeti dosyasında haksız tahrik indirimi ile katilin hapis cezası 23 yıla indirildi. Bunun yatarı da 14 yıl. Her yıl, her ay, her hafta, her gün kadınlar öldürülüyor. Ancak tüm bunlar önlenilebilecekken nedense önlenmiyor. Kadınlar korunamıyor. En temel hakları ellerinden alınıyor. Buna ek olarak ellerinden alınan hakları sonrasında yaşamlarını yitiren kadınların faillerine gerekli yasal uygulamalar uygulanmıyor. Birbirinden farklı ve anlam içermeyen bahaneler ile indirimler uygulanıyor. Yani bu ülkede bir kadını öldürebilir, bir canlıya zarar verebilir veya usulsüz işler yapabilirsiniz. Ancak tıp oyununu bozar ve sesinizi çıkartırsanız daha çok ceza alırsınız. Yasaklı kelimelerin olduğu mayın tarlasında yaşam mücadelesi vermek zorundasınız.

Görülüyor ki herkesin kendi tıp oyunu var artık. Herkesin kendi kurallarını belirlediği ve kimsenin bize bir iki ü tıp demesine gerek kalmadan bizim kendi kendimize sustuğumuz ve asla konuşmadığımız konular var. Çünkü şimdi konuşursak ilkokuldaki gibi tek ayak cezası almayacağız veya eve gidince ailemizden azar işitmeyeceğiz. Şimdi konuşursak dilimize değil hayatımıza acı biberler sürülecek. Üstelik bunu bir tek konuşanlara yapmıyorlar. Konuşanlar listesinde yer alanlara, onları konuşmaya teşvik edenlere veya onlarla konuşanlara yapıyorlar. Şimdilerde konuşanlar listesine girmemek adına mayın tarlasında minik adımlarla ve temkinli bir şekilde ilerliyoruz.

Kadın şiddeti ve cinayetleri, nefret söylemleri, orman yangınları, usulsüz yapılan işler, hayvanlara yönelik şiddet, uygulanmayan yasalar, korunmayan haklar, geçim sıkıntısı, zamlar, atanamayanlar, meslekleri nedeniyle şiddet görenler, sorgulayanlar, gerçekleri göstermeye çalışırken yok olanlar, çocuk tacizleri, çocuk şiddeti, haksızlıklar, kayırmalar, sefalete karşılık zenginlik içerisinde keyif yapanlar, sömürenler, sömürülenler…..Bir, iki, üç TIP.