Tepik sanatının kurumsallaşmadığı yıllarda insanımızın ata sporumuz güreşe olan ilgisi büyüktü. Henüz o yıllarda tepik sanatının icra edildiği "Arena" denilen dev stadyumlar yoktu. Yine o yıllarda protokol localarından el kol hareketleri yaparak karşı takımın seyircilerine "Geçirdik mi?" "Nasıl da koyduk ama!" gibi pandomimler sahneleyen yöneticiler yoktu.
Düğünlerde, milli ve dini bayramlarda, şehrin kurtuluş günlerinde güreş müsabakaları düzenlenir, pehlivanlar er meydanına çıkar, cazgırlar "salavatlama" denilen deyişler icra ederek pehlivanlara gaz ve cesaret verirlerdi. "Allah Allah, inşallah diyelim, maşallah" "iki yiğit çıktı meydane, hepsi birbirinden merdane" "Altta kaldım diye üzülme, üstte çıktım diye sevinme" "Karşıda öter keklik, pehlivanlara pehlivan Kara Tefik" "Anasından emdiği süt helal, er meydanında Sarı Bilal" "Pirimiz Hz. Hamza aşkına haydi bre pehlivanlar" güreş boyunca salavatlama dediğimiz deyişler devam eder gider. Güreş bitiminde cazgırlardan birisi güreşçiler adına para toplar. Seyirciler gönüllerinden ne koparsa uzatılan keseye atarlar. Toplanan para pehlivanlar arasında paylaştırılır. Doğal olarak en büyük parayı baş pehlivan alır. Meraklılar Zeki Ökten'in yöneticiliğini yaptığı Tarık Akan, Yaman Okay, Erol Günaydın'ın oynadığı "Pehlivan" filmini akıllı telefonlarından indirip izleyebilir.
Osmanlı tarihine baktığımız zaman 1. Murat Edirne'yi alınca burayı başkent yapar. Ordunun moralini yüksek, gaza duygusunu ayakta tutmak için Edirne’de "pehlivanlar tekkesini" kurdurur. 1. Murat'tan itibaren saraydan nemalanan pehlivanlar yanı sıra kıspet giyip davul zurna eşliğinde er meydanına çıkıp güreş tutan padişahlarımız da olmuştur. Padişahlar içinde 1.88’lik boyu, 100 okkayı (1 okka 1283 gram) aşan kilosu, kalın ensesi kocaman gövdesi üzerinde duran küçücük kafası ile Abdülaziz pehlivan görüntüsü yanında gerçek bir pehlivandı. Zamanın ünlü pehlivanları ile güreş tutmuş, kıspet giyip er meydanlarında ter akıtmıştır. Tarihin garip cilvesine bakın ölümü yine Cezayirli Mustafa, Yozgatlı Mustafa Çavuş, Boyabatlı Mehmet pehlivanların elinden olmuştur. Bu pehlivanlar uzun uğraşlar sonucu koca padişahı sırt üstü yatırarak bileklerini kesip kan kaybından ölümüne neden olmuşlardır. Bu durumu bilen Abdülhamit padişahlığı döneminde pehlivanlara iyi gözle bakmadı. Sarayın etrafından hepsini uzaklaştırdı.
Cumhuriyet dönemiyle birlikte kurumsallaşmaya başlayan "tepik sanatı" güreşe olan ilgiyi azalttı. Yazımızın başlığı olan "Atın ahmağı rahman insanın ahmağı pehlivan olur" sözü bu yıllarda söylenmiş olsa gerek.
Son günlerde pehlivanlarımızın banka yönetim kurulu dahil önemli görevlere atanmasıyla birlikte anne babalar çocuklarına iyi bir eğitim vermenin peşinde değil, iyi bir güreşçi yetiştirmenin peşinde koşmaya başladı. Artık bu ülkenin sırtı hiçbir zaman yere gelmez.