Anne olmayı planlayan, ancak sorun yaşayan kadınların karşılaştıkları engellerden biri, ‘Polikistik Over Sendromu’ oluyor. Üreme çağındaki kadınlarda yaygın olarak görülen Polikistik Over Sendromu (PKOS) kronik yumurtlama bozukluğuyla karakterize olan ve erkeklik hormonu seviyelerinin ve/veya etkilerinin arttığı metabolik bir bozukluk olarak tanımlanıyor. Ülkemizde görülme sıklığı yüzde 12-20 arasında değişen bu sendrom genellikle adet görememe veya adet düzensizlikleriyle sinyal veriyor.
Polikistik Over Sendromu olan hastaların disiplinli bir şekilde hayat tarzlarını değiştirmeleri, gerekli olan ilaçlarını düzgün kullanmaları ve farklı branşlardan doktorlarıyla sürekli iletişim halinde olmaları, onları anne olma konusunda bu sendroma sahip olmayan diğer kadınlarla eşit konuma taşıyacaktır.
Yumurtlama döngüsünü bozuyor
Hamile kalabilseler bile erken düşük yapma riskleri normal kadınlara göre neredeyse 2 kat artıyor. Bu nedenle çocuk sahibi olabilme şansları azalıyor. Ancak Polikistik Over Sendromu sorunu yaşamak kesin olarak anne olunamayacağı anlamına gelmiyor. Hastalar doğal yoldan kendiliğinden hamile kalabilecekleri gibi, geri kalan hastaların tamamına yakını da doğru takip ve tedaviyle çocuk sahibi olabiliyorlar.
Yaşam tarzı değişikliği çok önemli
Polikistik Over Sendromu sorunu olan kadınların önemli bir bölümünün ortak özelliği, kilolu olmalarıdır. Ancak zayıf olmalarına rağmen bu sendromu yaşayan kadınlar da var. Temel problem ise bu hastalarda glikoz intoleransı olduğu için vücuttaki insülin düzeyinin yükselmesi. Glikoz hücre içine yeterince alınamayınca insülin yükseliyor ve buna bağlı olarak yumurtalık bölgesindeki androjen seviyesi de yükselince yumurtlama döngüsü bozuluyor. Bu hastaların büyük çoğunluğunda, vücut ağırlıklarının yüzde 5’i kadar kilo verdiklerinde bile yumurtlama döngüsü düzelebiliyor. Bu noktada sağlıklı beslenmenin yanı sıra düzenli egzersiz yapmak da büyük önem taşıyor.
İlk basamak ilaç tedavisi oluyor
Doğal yollardan hamile kalmakta güçlük çeken Polikistik Over Sendromlu hastalarda tüp bebek tedavisi çoğunlukla ilk seçenek olmuyor. Öncesinde yaşam alışkanlıklarının değiştirilmesi ve ilaç tedavisi gibi daha basit yöntemlerle yumurtlamanın gerçekleştirilmesi için çalışılıyor. Örneğin insülin direnci olan hastalarda, insüline karşı duyarlılığı arttıran ilaçlar tek başına bile yumurtlamanın tekrar geri gelebilmesini sağlayabiliyor.
Bu ilaçlar kullanılırken mutlaka follikül dediğimiz yumurta kistlerinin büyümeleri belli aralıklarla takip ediliyor ve aşırı sayıda yumurta gelişiminden  kaçınılıyor. Çok düşük dozlarla başlayıp yavaş yavaş doz arttırılarak ilerlenen bu hastalarda yumurtlamanın sağlanması bazen haftaları geçebiliyor.
Tüp bebek yöntemiyle hamilelik mümkün
Yumurtaları topladıktan sonra spermle dölleyerek, embriyoların oluşumunu sağlıyoruz. Bu embriyoları hemen transfer etmeyip, dondurarak saklıyoruz. Hastanın adet görmesine kadar geçecek süre zarfında yumurtalıkların küçülmesi sonrasında rahim içini uygun şekilde hazırlıyor ve dondurduğumuz embriyoları çözerek transfer ediyoruz. Bu şekilde  tüp bebek tedavisi biraz daha uzun sürmekle birlikte hasta sağlığı ve güvenliği açısından elzemdir.
Aşırı yumurta gelişimine dikkat! 
Dolayısıyla bu tedavide dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, yumurtalıkların aşırı uyarılmalarına bağlı gelişebilecek olan tablonun engellenmesidir.
Aksi halde sayı olarak fazla yumurta gelişimi olan kadınlarda üçüz, dördüz, hatta beşiz gibi çoğul hamilelik oluşabiliyor. Bu şekildeki hamilelikler ise genellikle düşükle sonuçlanıyor. Tüp tedavisiyle anne adayının hamile kalabilmesi sağlanmış olsa bile eve çocukla birlikte dönebilmesi konusunda başarısızlık yaşanıyor.