Tam 15 asırdır anlatıldı bu hadise...15 asırdır kürsülerde, ve minberlerde söz edildi Hazreti Alinin bu tavrından başka Müslümanlara, başka insanlara...Kitaplarına koydular İslam tarihini yazanlar, ve sahabenin hayatını anlatanlar...Oysa bir faydası olmayacaksa insan yanlarımıza, yüreklerimize girmeyecekse "o güzel tavır" neden anlatıldı o zaman, soralım mı kendimize?

O zaman neden anlattılar, neden yazdılar, insanlar kendileri uygulamadıkları, kendileri uymadıkları şeyleri? Ve sahici yanlarımız neden uzaklaştı Müslüman ahali olan bizlerden? Ve insanlar, neden nefislerine yenildiler, neden vazgeçtiler güzel ahlaklı kişiler olmaktan? bir iman etmek bu affı gerektiren bir şey ise "bu gün"neden bir birlerine düşman halde, bir birini sevmez durumda Müslüman hali...

Bakın kimseyi suçlamıyorum, kimseye "bir siz, yanlış içindesiniz de"demiyorum...Ama soralım kendimize diyorum, insanlar Müslümanlar, ve şehir ahalisi neden bu kadar uzak kaldı bir birinden, aramızdaki bu uzun ve karanlık mesafe kimlerin eseri...Kavga etmek le, buguz etmekle bir birimizin kuyusunu kazmakla kalbini kırmakla haksızlık yapmakla nereye varacağız ki? Hep demiyor muyuz üç günlük dünya diye, üç günlük dünya da, değer mi bunca kavgalar...

Hayrı ve iyiliği hayata taşımaz sak, insan yanlarımızı kavi ve güçlü kılmazsak,kul olmayı ve hür olmayı önemli kılmaya çalışmaz sak "kim ya da kimler aydınlatacak? bu karanlığı...Sen ekmeğini paylaşmazsan bir yoksulla, yaşamanın umut olduğunu nasıl anlatırız çocuklara...

Uzun mu ettim? O zaman anlatalım Aliyi...O Hazreti Ali ki, aziz Peygamberin hicret yolculuğuna çıkışında, korkusuzca Peygamberin yatağına yatan kişiydi, yani ölüme yatan Peygamber yerine... Ve sonra damat olma şerefine erişen Aslan, yani Hazreti Fatıma'nın kocası...O Fatıma ki, Muhammed Mustafa'nın göz nuru, evine geldiği zaman Babasının ayağa kalktığı, altına minderini serdiği kadın...Ümmetin annesi Fatıma...

İşte o Ali savaş meydanında bir kafiri altına alır, ve bak kardeş der...Gel Müslüman ol, gel iman et, gel Muhammed Mustafa'nın Peygamberliğini tasdik et, hem aramızdaki bu savaş bitsin, hem biz seninle gerçekten kardeş olalım, yoksa seni öldürmek durumunda kalacağım...

Bu sözleri duyan kafir "olanca öfkesi ile" Hazreti Ali'nin yüzüne tükürür, ve o an "o kafiri bırakır Ali, yani öldürmekten vazgeçer" bunu nedenini soran, ve beni neden öldürmedin diyen kafire verdiği cevap kitaplara sığmayacak bir büyüklük taşır...

Artık seni öldürmem, öldüremem, zira sen bana tükürmekle bana hakaret ettin, seni öldürürsem kendi nefsim için öldürmüş olurum...Oysa biraz önce öldürseydim Allah için öldürülmüş olacaktın...Ben nefsime yapılan bir hakaretten dolayı bir insanı öldürmem, onunla kavga da etmem,der...

Bu olay hep anlatılmadı mı bize, hutbelerde vaazlarda anlatmadı mı, din anlatan, İslamın güzel yanlarından söz eden arkadaşlar, bu olayı hep nakil etmediler mi?

Tamam da, şimdi ne oldu bize, bu ümmete ne oldu, bu Müslümanlara ne oldu, hatta ne oldu bu cemaatlere, imamlara hocalara da "her kes" kendi nefsi için, kendilerine söylenen bir küçük söz için "hatta kendileri gibi düşünmedikleri için" bir birine düşman olur oldular, düşman edildiler, araya duvarlar ördüler...

Ne oldu o güzel imana da, öz kardeşler bile, bir birlerini boğazlayacak kadar düşmanlar yine bir birlerine?

Şimdi bu soruları sormayalım mı, kendimize, veya kardeş bildiğimiz diğer ahaliye? Ne oldu bize demeyelim mi, bu nasıl bir kardeşlik, bu nasıl insanlık, bu nasıl bir Müslümanlık, nasıl bir adamlık, veya kadınlık diye, kendi içimizde ki,karanlığı sorgulamayalım mı, o zaman nasıl gidilir Rabbimizin huzuruna?

Sahi bu ne iştir, bunca kavga bunca didişme, bunca zulüm bunca düşmanlık, küfürleşme niyedir insandan insana? Bu insan olduğumuzu, Müslüman olduğumuzu, dünyanın üç günlük beş günlük veya seksen yıllık olduğunu unutma değil midir?

Kendimizi bu dünyada yormaktan, kendimize düşmanlık yapmaktan başka neye yarar bu tavırlarımız?

Bu hayır, ve evet günlerinde "daha bir" merhametsiz olduk bir birimize, daha bir acımasız... Kalbimizden eksiliyoruz bilginiz olsun, dinimizden ve ahlakımızdan eksiliyoruz...Sözlerimiz çok kirlendi, düşlerimiz kirlendi, ellerimiz yüreklerimizde öyle...Kendimizi bir halt sanmaya başladık, oysa kendilerini öyle sananlar hep kaybettiler...

Bize düşen, kul olmaya, hür olmaya, insan olmaya, merhametli ve vicdanlı olmaya çalışmaktır...Bizim ilk işimiz kendimizi, kendi evimiz, kendi çocuklarımızı adalet ve hak üzere inşa etmeye çalışmaktır...Dünya bir oyun sahnesi, gelin iyi roller, insan roller, Müslüman roller, merhamet dolu roller üstlenelim bu sahnede... Ne dersiniz?