“Dünyada çilesiz adam yoktur; varsa adam değildir” demiş bir Osmanlı Sultanımız. Memleketimiz de çilesiz değil; olmamış, elbette olamayacak da. Bu çile ki bu memleketi bizim eyliyor. Bu çile olmasaydı böyle bir memleketimiz olur muydu? Yeryüzünün en mutena köşesi, cennetten bir tablo mesabesinde olan bir memleketin ve bu memlekete sahip olan bir milletin başı selamette olamaz tabii ki. Ne mutlu ki bu memleketin, uğruna can feda edecek yiğit, civanmert, serdengeçti evlatlarından oluşan bir ordusu ve emniyet kuvvetleri var. Bu memleketin vatan edilişinde olduğu gibi bu gün de çilesi bol ve bitmez. Bu uğurda öleni “ŞEHİT”, hayatta kalanı “GAZİ”dir. Bu ismi, Yaratan ve vatana kastedene karşı harbi emreden Yüce Rabbimiz vermiştir. Şehitlerimize Allah-Tealâ’dan rahmet, Gazi’lerimize sıhhat ve afiyet niyaz ediyoruz.

Bu memleket bizim olduğu günden beri çilesi de hep var olmuştur. Çilemizin merkezinde var olma mücadelemiz olmuştur. Bunun için cepheden cepheye koşturmuş dedelerimiz. Cephede kazanamayan düşman, sinsi hesaplar peşine düşmüş. Hesap sinsi olunca şekli ve şemali yok tabii ki. Her türlü yolu denemiş düşman. Tarihin hiçbir döneminde bizi rahat bırakmamış emeline ulaşmak için. Bizi çeşitli gaileler peşine düşürmüş. “Biz”  fikrini unutturup “Ben” demeyi öğütlemiş. Birbirimize düşürmeyi her fırsatta denemiş. Bölmek istemiş, parçalamak istemiş. Bundan dolayıdır ki, çile milletin bir ferdinin değil, topyekûn bir milletindir. Çile çekenindir. Vatan ve istiklâlin çilekeşi millettir. Millî şairimiz Mehmet Akif ERSOY şöyle feryad eder:

Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım; 

Elemim bir yüreğin kârı değil paylaşalım.

Bu vatanın çilesi bütün milletindir. Bu topraklar; üstünde yüz yıllardır birlikte yaşayan, birisinin kederi hepsinin kederi, birisinin neşesi hepsinin neşesi olan, kederde ve neşede topyekûn olmasını bilenlerindir. Birlikte ağladık ve birlikte güldük. Birlikteliğimiz, şahsî menfaatlerin bozamayacağı kadar sağlamdır. Cennet vatanımıza göz diken haricî düşmanlarımızın emellerine kurban edilemeyecek kadar vazgeçilmezdir. Dâhilî düşmanlarımızın ihanetine terk edilemeyecek kadar sıcak ve canlıdır. Bu birliğin mayası çok yücedir. Zira temelinde İlâhî fermanlar vardır: “Allah ve Resulü’ne itaat ediniz, birbirinize düşmeyiniz, sonra zayıflarsınız ve zaferi elden kaçırırsınız. Sabrediniz, kuşkusuz Allah sabredenleri sever.”(Enfal, 46). “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın; bölünüp parçalanmayın.  Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz birbirine düşman kimseler idiniz de Allah gönüllerinizi birleştirdi ve O’nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi Allah kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklıyor ki doğru yolu bulasınız.” (Al-i İmran, 103). “…Birbirinize nefret ve düşmanlık beslemeyin. Birbirinize haset etmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları, kardeş olun!” (Buharî, Edeb, 57).

Birliğimiz ve beraberliğimiz, millet olarak varlığımızın harcıdır. Sahip olduğumuz vatanımızın temelinde bu harç vardır. Mutluluğumuz, huzurumuz bu harç ile yoğrulmuştur. Tarihin derinliklerinden beri bize, vatanımıza, millet olarak varlığımıza kastedildiğinde, istiklal ve hürriyetimizi elimizden almaya kalkıştıklarında, karşılarında hep bu harcı bulmuşlardır. Bütün badireleri hep birlik ve kardeşlik duygularımızla aştık. Başka milletlerin hüsrana uğradıkları belaların üstesinden, birlik ve kardeşlik duygularımızdan aldığımız güçle geldik. Kıtlık, yokluk, tabii afetler gibi musibetlerde dimdik ayakta kaldık. Yukarıdaki ayetler ve hadiste ifade buyurulduğu gibi birlik, beraberlik ve kardeşliğimiz, üzerimizdeki İlâhî lütufların sebebidir. 

Bir alev gibi saran ve otuz yıldır süren kardeş kavgasının karşısında kale gibi duran birliğimizdir, kardeşliğimizdir. Unutmayalım ki birlik ve kardeşlik duygularımızı yitirdiğimiz gün düşman emeline ulaşmıştır. Elbette bu çileli bir yoldur. Ama çilesiz nimet yoktur.