Bazı günler içimizden eksilenler olur, bir müddet başuçların da bekler, sonra bırakır, giderdik. Her şehir, kasaba da olduğu gibi bizim çöplükleri karıştırmamızdan rahatsız olanlar oluyordu.

Kimisi çöplere “Zehir” atar biz ve bizim gibileri zehirlerlerdi. Toplu katliamlar yaparlardı.

Tekrar arık a girip, kenelerimle baş başa kaldım. Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Bahçe kapısının sesini duyduğumda hava kararmaya başlamıştı. Elindeki poşetin içindeki nefis koku benim yerim den fırlamama neden olmuştu. 

Bayan ise, “Kara, Kara, gel bakayım” dedi.

Elindeki poşetten bir poşet daha çıkartıp, bana “seninki bu” diyerek, hemen önüme koydu. Diğer arkadaşlarım biraz daha çekingendi, daha dikkatli yaklaşmaya çalışıyorlardı. Bense daha fazla beklemeden, hemen önüme konan lezzetli yiyecekleri yemeye başlamıştım. Bir yandan kuyruğumu zevkten dört köşe sallıyor, ne zamandır böyle yemekler yememiştim, bu yemekler bana annemi hatırlatmıştı.

Başımı kaldırıp bu bayanın suratına baktım ,yavaşça hırladım. Elini uzatıp başımı okşadı. Aynı bir “Anne” şefkati ile..

“Hadi Kara yemeğini ye.”

Bu sözlerde sevgi vardı, şefkat vardı, bir dostluk vardı, arakasında ne acılar yaşanacaktı, sonu nasıl bitecek idi, ikimiz de bilemezdik. Bu güzel yemeğin arkası geldi, hem de daha lezzetlilerle yer değiştirerek devam etti. Bu yemeklerden arkadaşlarım da nasiplerini alıyordu. Hepimiz mutluyduk, artık bahçe kapısındaki en ufacık bir ses bize midemizin bayram yapacağını fısıldıyordu.

Böyle güzel günlerin bitmesini hiç ama hiç istemiyor, hayal bile edemiyordum. Yaz kendini iyice hissettirir olmuştu. Arkadaşlarımızdan bir kısmı yine eksilmişti, onları ahhh, onları da zehirlemişlerdi! Bu zehirli yiyecekleri yiyen arkadaşlarım koklarken, yerlere yuvarlanıp, ağızlarından köpükler çıkararak, inleyerek, çırpına, çırpına  ölüyorlardı. Bu acıları görmek, yaşamak, inanınki çok zor.

Acılarımızı içimize gömüyorduk. Ben artık uzaklara gitmiyordum. Bahçe kapısına hasretle bakar olmuştum.

Yine böyle bir günde bahçe kapısı açılmadan bana seslendi, artık benim de bir adım vardı, ve ben kara adını ne zaman duysam, kapıya doğru sevinçle koşuyordum.

“Kara kara”…

Bayan ise, “gel bakalım kara kız” dedi ve bahçe kapısı ilk defa bana açılmıştı. Güzel bir şeyler olacağı içime doğmuştu. Koşarak içeri girdim, “oh oh bahçeye bak be” der gibi koşmaya başladım. Tam bu sırada tekrar adımı duydum. Bu gün ekstra yemek var her halde diye düşünürken, bayan,  “kara kara gel bakayım şımarık” diyerek çimenlere oturmuş beni yanına çağırıyordu. Son hızla koşarak ona sarılmak için üstüne atladım. Birden ikimizde çimenlerde oynamaya başladık. İnanılır gibi değildi, ben şımarıyor, yılışıyordum. O ise beni okşuyor ve bana, “Gel bakalım seni şu kenelerden kurtaralım”, diyerek başımdan aşağı ilaçlı sularla beni yıkıyordu. O gece ne kadar rahat uyuduğumu sizlere anlatmam mümkün değil, hem karnım güzelce doymuş, hem de kenelerimden ayrılmıştım. Tüylerim oldukça güzelleşmiş, daha alımlı olmuştum.

Eski yabaniliğimden pek bir şey kalmamıştı. İnsanlara yaklaşır olmuş ama onlardan yiyecek beklemiyordum. 
Benim de artık kapısını beklediğim bir ailem vardı, yine akşamları arığa giriyordum, ama o ev ve bahçedekiler benim ailemdi, onlar sız bir hayatı aklıma getirmek bile beni huzursuz ediyordu. (DEVAMI YARIN)