Bu Kara ismini ilk duyduğum zamanlar çok yabancı idi, bu küçük kasabanın biraz da dışında, yüksek duvarlarla çevrili evlerin etrafında dolaşır, çöplüklerde bulduğum yiyeceklerle karnımı doyururdum. Arkadaşlarımda vardı. Arkadaşlarımın bir kısmı evlerinden atılmış, bir kısmı da başka yakın şehirlerden buralara bırakılmışlardan, bir kısmı da zaten sokaklarda yaşayanlardandı.

Her zamanki gibi, yine çöpleri karıştırmaktan ve sıcaktan bunalmıştık. Her bir arkadaşım, yorgun, yarı aç yerlerimizi almıştık. Ben yine aynı yerde yüksek duvarlı evin bahçe kapısına yakın bir arık da sıcağın da etkisi ile uyuklamaya başladım. Bu arada vücudumun kanını yavaş, yavaş emen kenelerin, keyifli bir şekilde kanımla karınlarını doyurmalarının rahatsızlığını hissetmeye başlamıştım. Zaman zaman bu keneleri de kıskanıyordum. Karınlarını çok rahat doyuruyorlardı. Birden aylardır, kapalı bahçe kapısının açıldığını duydum. Biraz tereddütle başımı arıktan dışarıya uzattım. Oda ne? Bahçe kapısında bir hanım elinde çöp poşeti çöp bidonuna doğru gidiyordu. Heyecanlanmıştım, hemen silkinerek sevinçli bir şekilde ona doğru, yürümeye başladım. Önce yavaşladı, ürkek adımlar atarak, benden çekinmediğini, bana hissettirdi. Bu hoşuma gitmişti, bende kuyruk sallayarak onun adımlarının arasına giriyor, arada sırada da elindeki poşeti koklayarak, açlığımı ona hissettirmeye çalışıyordum.

 O ise sevecen bir ses tonuyla; “Şımarma, bakalım, ayaklarımın yanından çekil bakalım, beni düşüreceksin” diyordu. 

Bense biraz daha yılışarak, ona midemin açlıktan çalan zil seslerini duyurmaya çalışıyordum.

Bayan, tekrarladı; ses tonunda tatlı bir sertlik vardı, “Çekil bakalım, şimdi ayağına basabilirim, canın yanar.” 

Hiç çekilir miydim, anlamıştım ben ve benim gibilerini seviyordu. Hurraaa! Bir müddet de olsa karnımız doyabilir hatta biraz da hasretini çektiğimiz sevgiden, nasibimizi alabilirdik. Diğer arkadaşlarımda temkinli yaklaşıyorlardı, ama hiç biri benim kadar yakın olamadılar.

 Sevmiştim bu hanımı, bizleri besleyebilir, sevgisini dostluğunu kazanabilirdik. Ayaklarının adım atmasını engelleyip, sevinçten yerlerde yuvarlanıyordum. “Anlaşıldı sen ve arkadaşların açsınız, beni rahat bırakın ki size bir şeyler hazırlayıp, getireyim” dedi. Bense bu sözden sonra durur muyum, daha fazla yılışıp onunla anlaşabileceğimi hatta onu şimdiden sevdiğimi belirtmek için sarılmaya çalışıyordum.

Bayan ise bir yandan, elindeki çöpü havaya kaldırıyor,bunu sana veremem, çünkü çöp artıkları bunları yiyemezsiniz, diyerek son bir gayretle çöp poşetini demir çöp kutusuna atıp, kapağını kapattı.

İçimden bağırmak geliyordu, ağlamak geliyordu. Bu hanıma dur, bizler şimdiye kadar ne ile beslendik diye feryat etmek geliyordu. Ne yazık ki çöpler bidona girmiş, kapağı da kapatılmıştı. Artıkların kokusu, buram, buram burnuma geliyordu. Bu demir çöp kutusunu açmak oldukça zordu. Bayansa yavaş, yavaş bahçe kapısına doğru giderken, ben son bir umutla onun ayaklarına dolanmaya ve açlığımızı ona hissettirmeye çalışıyordum. Bahçe kapısını açıp içeri girerken, tekrar bana bakıp, gözlerini gözlerine dikip, geleceğim “Kara” dedi. Bense şaşkın şaşkın bir çöpe giden yiyecek artıklarını düşünüyor, bir yandan da “Kara” demesinin anlamını düşünmeye başladım. Kara, Kara, Kara, kulağa da hoş geliyordu. Benim gibi sokaklarda yaşayanlarla ilgilenen az olurdu. Bizler bakımsız berduşlardık. Günü gün yaşar, bu günde ölmedik diye şükrederdik. (DEVAMI YARIN)