Çalışkan, bilgili, bilhassa inandıklarını yaşayan bir insan örneği vermiş olan Mehmet Akif, dinî, millî ve insanî değerlere bakışı ve yaşantısında bu değerlerden en ufak bir sapma göstermeden sürdürdüğü hayat ı ile abidevî bir şahsiyettir. İstanbul’un fethinden beri Müslüman-Türk olan, orta halli,  yoksul kalabalık bir çevrede doğup büyümüştür. Ruhaniyetinden çok şey aldığı, fakir ama mazbut yaşantıya sahip bir toplum içinde yetişmiştir.

Şahsiyet; aslında kişinin kendisi, ruh yapısı, ruh halinin dışa yansıyan yüzü, kişiliğini oluşturan ve yaratılıştan var olduğunu söyleyebileceğimiz öz ya da cevherin, yetiştiği ortamla buluşmasından şekillenen kişilik yapısıdır. Kişinin yaratılışında var olan ile sonradan verilen ya da kazanılan şahsi özellikler şahsiyeti belirler. Kişi seciyyesi (Karakteri)böylece şekillenir.

İslam eğitim ilim adamları, eğitimin doğumdan evvel başladığını, kişi karakterinin oluşumunun da böylece doğumdan evvel başladığını söylerler. Hatta bazı Hadis-i Şeriflerden yola çıkarak eş seçimi ile doğrudan alaka kurarlar (İmam Gazali’nin Eğitim anlayışı –doktora tezi-, Cemil ORUÇ, sh.124-125). Sağlam temeller üzerine bina edilmiş bir aileden sağlam karakterli fertler doğar. Bu, anne ve babanın, toplumun değerlerini önemseyip koruyan, çocuğunun yarınının hazırlanması kaygısını taşıyan kimseler olması manasına gelir. Geçen haftaki yazımızda bahsettiğimiz gibi Akif’in anne ve babası böyle bir ailede doğmuş, böyle bir çevrede yetişmiştir. Aile ile toplum yaşantısı; dinî ve millî değerlerin çiğnenmediği, aynı önemle bakıldığı bütünlük arz etmektedir. Akif’i iman ve vatan şairi olamaya hazırlayan ruh bu ruhtur.

Öyleyse, şahsiyetin oluşmasında, anne babanın, öğretmenin, çevrenin doğrudan etkisi vardır. Bunun göz ardı edilmesi, önemsenmemesi ferdi olduğu kadar ailevî ve içtimai yaralar açar; bu yaraların hemen hemen tamamının telafisi yoktur. Zira bir milletin var olması ve yok olmasıyla izah edilebilir ancak. İşte bu noktada şunları söylemek gerekir:

Nasıl bir anne ve babayız?

Çocuklarımızla ne kadar ilgilenebiliyoruz?

Onların karakterlerinin oluşmasında ne kadar dikkat kesiliyoruz?

Çocuklarımızın bu gününü olduğu kadar yarınını da düşünebiliyor muyuz?

Çocuklarımızın karakterini doğrudan etkileyen terbiye unsurlarını kendimiz; inançlarımız ve millî değerlerimiz odaklı olarak tayin edebiliyor muyuz?

İstiklalin, hürriyetin, milletin varlığı, devletin ebedîliği, vatanın bütünlüğünün hayattan daha aziz olduğunu verebiliyor muyuz?

Kimleri örnek gösteriyoruz?

Örnek göstermede ölçümüz ney? Yani neyi önemsiyoruz?

Mehmet Akif’in çilesini çektiği; İslam Dini, İslam İmanı, vatan, istiklal, hürriyet, dürüstlük, azim, sebat, bitmeyen ümit, inanç, tevekkül, sözünde durmak konularda ne kadar hassasız?

İnsanları, istiklal ve vatan söz konusu olduğunda harekete geçirebilmek çok önemlidir. Tarihimize baktığımızda, İslam’dan evvel de sonra da bunun özümüzde var olduğunu anlarız. İstiklal ve hürriyete âşık bir millet olduğumuzu anlamak için çok uzağa gitmeye gerek yok; İstiklal Harbimiz bunun için yeter. Asırlarca devletsiz kalmamış bir milletiz. İslam imanı ile birleşen bu aşk, şehitlik duygusuyla bezenmiş, üç kıtada hükümran olma mükâfatına nail eylemiştir. Bu yüce neticeye eriştiren, İslam imanı, birlik sevdamız, mücadele azmimiz ve ümit var olmamızdır. İstiklal, vatan, milletin bütünlüğünü canımızdan aziz bilmişimizdir. Bu ruh ki, Bin yıllık süre içinde, bu mübarek topraklarda Selçukluyu, Osmanlıyı ve Türkiye Cumhuriyeti’ni ek yeri bırakmadan kurmuşuz. Bu zaman zarfında ne sıkıntılar, ne var olma mücadeleleri vermişiz, ama asla ümidimizi kaybetmemişiz.

İşte tam bu noktada, ümidimizi ayakta tutan âmiller vardır. Bunlardan en başta geleni Allah inancımız ve O’nun va’dlerine teslimiyetimizdir.  Bu ruhu besleyen, törpüleyen, sürekli diri tutan millet büyüklerimiz bundan sonra en önemli olanıdır. Mehmet Akif, bunlardan biridir. (Devam edecek)