Bir çok şeyi unuttuğumuz gibi, hayret etmeyi de unuttuk... Oysa hayret edebilmeli insan, ya da hayran olabilmeli... Hayret etmek veya hayran olmak insan kalbinin Tanrı ile olan ilişkisini gösterir...
Son günlerde gördük, insanın bir hiç ve hiçbir şeye ne gücü yetiyor, ne sözü geçiyor... O zaman sen otur sana beklemediğin nimetleri sunan, Rahmanı hatıla hiç olmazsa...
Hatırla sahip olduğun hayat bile senin değil...
İnsan gördüğü bazı şeyler karşısında şaşırabilmeli, üstün de düşünmeli, bu nasıl olur diye... Mesela dağlara bakınca neden hayret edemiyoruz? Ağaçların direnişine kuş seslerine, derelerden akan suların sesi insanı hayret içinde bırakmıyorsa, insan kendini sorgulamalı kendi adına...
Sahi sen kimsin? Ve bunlar senin için ne ifade ediyor? Kuşlar yalnız veya karşılıklı öterlerken ne diyorlar sence... Kenarına oturduğun dereden akan su, senin kulağına ne fısıldıyor,  olağan işler mi bunlar? 
Bu nasıl bir işleyiş yeryüzünde insanın bunca nankörlüğüne rağmen?

Oysa insan şaşırabilmeli bazı olaylar karşısında... Hayret edebilmeli... Çünkü hayret duygusu hala umutların sürdüğüne dair bir işarettir...
Hala olumsuzluklara karşı isyanını sürdüren iç sesimizdir... Sevgiye dair aşka dair, insana dair içimizde bir şeyin var olduğunun belirtisidir...
Hayret edemiyorsak, kuşkusuz arkasında acı tecrübeler ve bitip tükenmeyen hayal kırıklıkları olduğundandır... Veya Allah ile olan bağımızın kopma noktasıdır, hayret edememek... 
Yeni doğan bir çocuğun annesinden emdiği süt ile, on gün sonra emdiği süt aynı değilse, bunu ayarlayan o çocuğun hayatını düşünen kimdir?
Hem de çocuğun ırkına dinine rengine bakmadan... Bu ne büyük bir ihsan insana, hatırlamak gerekmez mi? 
Bahçendeki armut’un oluşu neden seni hayrete düşürmez?
Yalnız müspet olarak değil, menfi olarak da, hayret edeceği bu kadar da olmaz ki diyeceği  şeyler olmalıdır insanın hayatında...
Mesela Alanya’nın yukarılarına ormanların içine bakıp, o ormanların ortasına kondurulan evlerin sahiplerinin kim olduğunu ve aynı kişilerin şehir ahalisinin geleceği konusunda söz sahibi olduğunu görünce “Bu kadar da olmaz ki!” diyebilmeli insan...
Keşke insanların, “bu da olmaz ki” dedirten bazı hallerine bakınca, bir çocuk masumiyeti kadar yalın bir hayret duygusu dolabilse gözlerimizde… 
Yeniden bir hayret iklimi oluşturmaya ne kadar da muhtacız!
İçimizi tanımaya, Rahmanı tanımaya ve Hazreti Muhammedi tanımaya her zamankinden daha çok muhtaç insan bu günlerde...
Bakın dünya egemenleri insansız bir dünya kurmak istiyorlar... Güçleri yeterse küçük ülkelerin sınırlarını kaldırmak ve yeni bir köle düzeni kurmak istiyorlar...
En azından bizi incitmek istiyorlar ve bizi kendimizden uzak kılarak aklımızı yok etmek istiyorlar... Bu virüs günlerinden ibret alarak kendimize kendi kalbimize kendi evimize dönelim demeye çalışmak bizim demeye çalıştığımız...
Ve yüzümüzü yeniden Rahmana dönmek gerek diyoruz...