Korona virüsü, bir kabus gibi tüm dünyayı etkisi altına aldı. Yarattığı korku, panik ve endişe toplumların psikolojisini bozdu. Çaresizlik içerisinde çareler aranmaya başlandı. Tüm ülkeler ortak bir kaderi yaşamanın aczi içerisinde birlikte bir mücadele veriyorlar.
Bizde de korona virüsü vakasının açıklandığı 11 Mart 2020’den sonra ülke gündeminin ilk sırasına yerleşti, hatta konuşulan tek konu oldu.Elbette söz konusu sağlık olunca ilk sırayı alması ve tek gündem maddesi olması çok doğal. Zira, tüm insanlık toplu ölümlerle çaresizlik içerisinde bir trajedi yaşıyor. Azrail, dünya nüfusunu azaltmaya karar vermiş anlaşılan! Uzay mekiğinin vidalarını söken, depremi Tanrı ile konuşup durduran şeyhlerin, şıhların üfürükleri de bu virüsü durduramıyor! Bundan da anlamalıyız ki üfürükle olmayana ilim ne yapsın! Dünya, hakikaten idrak ettiğimizden daha büyük bir tehlikeyle karşı karşıya! Vay halimize! 
Bir kıssadan hisse aktarayım. Yunan filozofu Empodokles, öğrencileri tarafından ilahi bir kişilik olarak kabul ediliyordu. Ömrünün sonunun yaklaştığını hissedince yanardağa tırmanıp kendini kraterin içerisine bıraktı. Çünkü, ölmeden önce cennete alınacağına dair kehanette bulunmuştu. Kraterin kenarına düşürdüğü sandaleti bulunmasaydı günümüzde bile onun cennete alındığına dair inançlar olacaktı. İşte günümüzde yaşadığımız akıl, bilim ve idrakten mahrum değerlendirmelere baktığımızda bizde de durum pek farklı değil.
Bu virüs olayının öncesinde yaşadığımız ekonomik sorunlar, dış politika ve Suriye sorunu, terör sorunu şimdilik konuşulmuyor, rafa kalkmış durumda. Öyle ki, Irak ve Suriye’den gelen şehit cenazelerimiz haber konusu olmuyor bile; sessiz sedasız “Şehitler Tepesi”ndeki yerlerini alıyorlar! Ne var ki, bu bela mutlaka atlatılacak ve katmerleşmiş olan bu sorunlarımızla yeniden yüzleşeceğiz. Bütün dünya ülkeleri korona virüs ile mücadelede bir dizi ekonomik önlemler alıyorlar. Bütçelerinin en az yüzde 20’sini sıkıntıya düşen halka ve işletmelere ayırıyorlar.  Destek olarak halka, ayrılan bu bütçeden önemli bir pay veriyorlar. Bizde ise ayrılan 15milyar dolarlık paketin yüzde 90’ı işletmecilere, sanayicilere ve müteahhitlere veriliyor. Zaten ayrılan bu bütçe, diğer ülkelerle kıyaslandığında “devede kulak!” Buna rağmen halka kalan yüzde 10’luk dilim. Hangi yaraya merhem olacak? Ne yapalım, imkanlarımız bu kadar, deyip kimse aklımızla dalga geçmesin. Varlık Fonu’na devredilen “kara gün akçesi” olarak adlandırdığımız “İhtiyat Akçesi” 70 milyar lira ve “İşsizlik Fonu”nda biriken 131 milyar lira bu zor zamanımızda halkımızı rahatlatmak amaçlı kullanılabilirdi. Yoksa bu paraların başına bir hal mi geldi! 16 Nisan referandumundan sonra uçuşa geçen ülkemizle birlikte onlar da uçtu mu!!!?
Asıl yazılacakları gelecekte yazmak umuduyla şimdilik konuyu bir fıkra ile noktalayalım. Türk, ABD ve Avrupalı bilim insanları bir toplantı yaparlar. Konu; devletler topladıkları vergileri nasıl kullanıyorlar. İlk sözü ABD’li bilim adamı alıyor ve şöyle anlatıyor: “Önce yere bir daire çizeriz. Sonra, topladığımız vergileri havaya atarız. Dairenin içerisine düşenleri devlet kullanır, dışında kalanları da halkın ihtiyaçlarına harcarız.” İkinci olarak sözü Avrupalı bilim adamı alıyor ve o da şöyle açıklıyor: “ Biz de önce yere bir çizgi çizeriz. Sonra, topladığımız vergileri havaya atarız. Çizginin üzerine düşenleri devlet yatırım yapar, çizginin dışındakileri halka harcarız.” Sıra Türkiye adına bilim insanı Temel’e gelir: “Uşaklar! Hağu sizun yaptuklarunuzun hiçbirini biz etmeyiruk. Yani, yere ne daire ne de çizgi çizeyiruk. Biz, topladuğumuz vergileri havaya atayiruk; yere duşenleri devlet isteduği gibi harcayi, havada kalanlari halka veriyuruk!”